Komiser Bey de: “Bu meşhur Said-i Kürdî’dir. İsyancıların onunla hiç bir teması yok. Herhangi bir münasebetlerini tesbit edemedik.“ dedi.

O günlerde, onu şark’tan getirmişlerdi. Süleymaniye’de oturuyordu. Yanında Bitlis’li Kürd Hakkı isminde bir talebesi vardı. O, kendisine hizmet ediyordu. Gittim. Süleymaniye’de onu buldum, alıp getirdim. Dosyası bende idi. Dosyayı polis müdürüne, Valiye hep ben götürüp imza ettirdim. İfadelerini de bizzat ben aldım.

Said-i Nursî: “Bu isyanla hiç münasebetim yoktur. Böyle menfî hareketten benim haberim ve alâkam yoktur. Ben kardeş kanına giremem. Böyle hareketler kardeş kanının dökülmesine sebebtir.” dedi.

Öbür dört kişiyi (Palolu Sa’dî, Hakkârili Seyyid Abdülkadir ve iki oğlu Muhammed ve Nazif‘i) Diyarbekir’e götürdüm. Ramazandı, hep oruçluyduk. Diyarbekir İstiklâl Mahkemesi(78) dört üyeli idi. Mahkeme reisi Mazhar Müfid, bunların üçüne idam cezasını verdi. (Seyyid Abdülkadir Bey’in bir oğlu beraat etti. Bu berat eden zat, Seyyid Abdülkadir’in en küçük oğlu Seyyid Abdullah’tır ki: bilahare İran’a hicret etmiştir.)

Biz Said-i Nursî’yi İstanbul’da serbest bıraktık.. Seyyid Abdülkadir Bey de Said-i Nursî’nin kendileriyle bir münasebetlerinin olmadığını söylemişti. Palolu Sa’d’î de aynı şeyleri söylemişti.

Bediüzzaman hakkındaki tahkikat 15 gün devam etmişti. O çok zekî bir insandı. Ben onun gibi zeki bir insan görmedim. şahsen elimden binlerce suçlu geçti. Adamların yüzünden anlarım. Bir gözler vardı adamda, motor gibi fıldır fıldır... Ben hayatımda öyle bir göz görmedim.

Ben o kanaattayım ki; o zat, öyle basit isyanlara girecek bir insan değildir. Çok zeki bir insandı.”(79)


Yükleniyor...