isticvablara tabi’ tutulması ve bütün araştırmalar neticesinde, onun ne eski hayatında, ne de Van’daki son yirmi aylık hayatında cereyan eden menfî hiçbir hadiseyle ne yakından ne uzaktan hiç bir ilişkisinin bulunmadığı sâbit görülerek, İstanbul emniyetince serbest bırakılmasıdır.

Dosyasının altında İstanbul Emniyeti’nce hiç bir menfi meşruhât kaydedilmemekle birlikte, hükûmetin siyaseti icabı, sadece yersiz bir emniyet mülâhazası ve yolsuz bir ihtiyat tedbirinin kurbanı olarak, diğer menfilere karşı uygulanan muamelenin daha beterini de ona uygulayarak, Ankara’dan gelen keyfi bir emir ile jandarma muhafızları nezaretinde Burdur’a gönderilmesine ve orada mecburi iskâna tabi tutulmasına karar verilir.

Lâkin takib eden yıllarda, Üstâd Bediüzzaman’a karşı yapılan muamelelerin tarz ve keyfiyeti kesin olarak göstermiştir ki: Hükûmetin ona uyguladığı sürgünlük muamelesinin ötesinde, diğer menfilerden çok daha değişik olarak revâ gördüğü engizisyon tipi gayr-i insanî bed-tedbirler, bir ihtiyat tedbiri, bir emniyet mülâhazası işi değildi. Belki 1908’lerden beri onunla ve onun râsih, metin, köklü, kuvvetli, ispatlı ve çok te’sirli dinî hizmetleri ve davasıyla çok endişeli bir şekilde meşgul olup korkan dinsiz, farmason ve ifsad komitelerinin tedbirleri ve girişimleri neticesinde, hükûmete hulûl edip iğfal etmek suretiyle; Bediüzzaman’ı konuşturmamak, ona dinî eserler yazdırmamak ve Müslümanları tahkikî bir imana kavuşturan nasihatlarından mahrum bırakmak gaye ve hedefiyle, bu iman ve hidayet âbidesi, iman ve İslâm’ın hakikatlarının hüşyar ve müteyakkız nöbetçi ve bekçisi olan bu zatı, böyle en ücra bir köşeye attırıp da unutturmak plânıydı. Lâkin heyhat!.. “Bir şem’a ki Mevla yaka üflemekle sönmez” her ne ise...

Emekli Başkomiser Tâhsin Tandoğan’ın Raporu ve Hatırası:

Tahsin Tandoğan, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’ı o sıra şahsen ve bizzat isticvab ettiği gibi, Eski Kürt Teavün Cemiyeti kurucusu ve reisi Hakkârili Seyyid Abdülkadir Efendi’yi ve iki oğlunu ve Palolu Sa’di’yi İstanbul’dan alıp Diyarbekir İstiklal Mahkemesi’ne götürüp teslim eden şahıstır. Hatırasını şöyle anlatıyor:

“... 1925 yılında şeyh Said isyanında İstanbul’da başkomiserdim. İsyanın İstanbul’daki ele-başlarını bizzat yakalayıp ifadelerini aldım. Bunlar “Palolu Sa’di, Seyyid Abdülkadir ve iki oğlu Muhammed ve Nazif Beylerdi”

Polis müdürümüz, Ekrem Bey idi... şefimiz Ziya Bey, beni bir gün çağırarak: “Süleymaniye’de şeyh-ül İslâm kapısında bir de Said-i Kürdî var.. Onu da git, getir, ifadesini alalım.” dedi.

Yükleniyor...