Üstâd: “Ketele-i nas el-ele tutup vâdi-i hızlana doğru gidiyor. Biz de bunların içinden kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz” diye cevab vermiştir.
Yine Yakub Hoca dedi ki:
“Üstâd sürgün olarak Trabzon’a geldiğinde, bir yatsı namazını bir camide cemaatle birlikte kılmış, namazdan sonra, herkes camiden çıkıp gitmiş. Fakat Üstâd camide oturduğu yerden kalkmadan oturmuş. Cami müezzini (ismini sonra öğreneceğiz) orada bekliyor ki, Üstâd da çıksın da camii kilitlesin, evine gitsin. Müezzin bu bekleyiş içinde iken, Üstâd, ona dönerek “Kardeşim sen camii kilitle git” demiş. Müezzin de öyle yapmış ve evine gitmiş. Evde düşünmüş, yahu ben ne yaptım, bu zat içerde kaldı. Ya onun bir ihtiyacı, bir dışarı çıkma mecburiyeti olursa ne yapacaktır? diye üzülmüş, uyuyamamış ve sabah erkenden gelmiş, cami kapısını açmış, bakmış ki; Üstâd Hazretleri oturduğu aynı yerinde oturuyor ve aynı vaziyette bekliyor görmüş.”
Trabzon’dan İstanbul’a
Trabzon iskelesinden sürgünler kafilesini ve diğer yolcularını alan gemi, 9 Nisan 1925 güzel bir bahar gününde, iskeleden hareket ederek Karadenizi seyrede ede -yukarıda bazı şâhitlerin ifadelerinde geçtiği üzere- bir hafta sonra, yani 15 Nisan 1925 günü İstanbul’a ulaşmış oluyordu. İstanbul’a götürülen sürgün kafilesi burada taksimata tabi’ tutulmuş ve hükûmetçe tayin edilen yerlere gönderilmişlerdir.
Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’a gelince , yukarda geçen sürgün kafilesi şahidlerinden bazılarının ifadelerinden anlaşıldığına göre; onu Sirkeci civarındaki bir camide -Herhalde Üstâd’ın isteği ve arzusu ile- misafir ederler. N. Şahiner, bu mescidlerin isimlerini “Arpacı mescidi” ve “Hidayet camii” şeklinde vermiştir. Bir de Eski Van milletvekillerinden Tevfik Demiroğlu’nun ifadesinde de, Üstâd’ın onun evinde de bir kaç gün kaldığını yazmış. Ancak bu ifadelerle beraber, az ilerde hatırasını kaydedeceğimiz Emekli baş komiser Tahsin Tandoğan’ın beyanında ise; Bediüzzaman’ın Süleymaniye civarında, eski şeyh’ül-İslâmlık kapısı girişindeki bir hücrede kaldığını söyler... Nerede kalmış olması önemli değildir. Önemli olanı, onun İstanbul’da yirmi gün kadar bekletilmesi sırasında, İstanbul emniyeti gizli siyasî şubesi tarafından Hazret-i Üstâd’ın eski ve yeni bütün herşeyi, tüm dosyaları incelendikten sonra, muaheze edilecek hiç bir hal ve tavrının bulunamamasıdır. Evet, az sonra vereceğimiz; o zamanki siyasi işleri soruşturmakla görevli başkomiser Tahsin Tandoğan’ın verdiği raporun mahiyetindeki ifadesinde görüleceği vechile, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman İstanbul’da bazı siyasî
Yine Yakub Hoca dedi ki:
“Üstâd sürgün olarak Trabzon’a geldiğinde, bir yatsı namazını bir camide cemaatle birlikte kılmış, namazdan sonra, herkes camiden çıkıp gitmiş. Fakat Üstâd camide oturduğu yerden kalkmadan oturmuş. Cami müezzini (ismini sonra öğreneceğiz) orada bekliyor ki, Üstâd da çıksın da camii kilitlesin, evine gitsin. Müezzin bu bekleyiş içinde iken, Üstâd, ona dönerek “Kardeşim sen camii kilitle git” demiş. Müezzin de öyle yapmış ve evine gitmiş. Evde düşünmüş, yahu ben ne yaptım, bu zat içerde kaldı. Ya onun bir ihtiyacı, bir dışarı çıkma mecburiyeti olursa ne yapacaktır? diye üzülmüş, uyuyamamış ve sabah erkenden gelmiş, cami kapısını açmış, bakmış ki; Üstâd Hazretleri oturduğu aynı yerinde oturuyor ve aynı vaziyette bekliyor görmüş.”
Trabzon’dan İstanbul’a
Trabzon iskelesinden sürgünler kafilesini ve diğer yolcularını alan gemi, 9 Nisan 1925 güzel bir bahar gününde, iskeleden hareket ederek Karadenizi seyrede ede -yukarıda bazı şâhitlerin ifadelerinde geçtiği üzere- bir hafta sonra, yani 15 Nisan 1925 günü İstanbul’a ulaşmış oluyordu. İstanbul’a götürülen sürgün kafilesi burada taksimata tabi’ tutulmuş ve hükûmetçe tayin edilen yerlere gönderilmişlerdir.
Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’a gelince , yukarda geçen sürgün kafilesi şahidlerinden bazılarının ifadelerinden anlaşıldığına göre; onu Sirkeci civarındaki bir camide -Herhalde Üstâd’ın isteği ve arzusu ile- misafir ederler. N. Şahiner, bu mescidlerin isimlerini “Arpacı mescidi” ve “Hidayet camii” şeklinde vermiştir. Bir de Eski Van milletvekillerinden Tevfik Demiroğlu’nun ifadesinde de, Üstâd’ın onun evinde de bir kaç gün kaldığını yazmış. Ancak bu ifadelerle beraber, az ilerde hatırasını kaydedeceğimiz Emekli baş komiser Tahsin Tandoğan’ın beyanında ise; Bediüzzaman’ın Süleymaniye civarında, eski şeyh’ül-İslâmlık kapısı girişindeki bir hücrede kaldığını söyler... Nerede kalmış olması önemli değildir. Önemli olanı, onun İstanbul’da yirmi gün kadar bekletilmesi sırasında, İstanbul emniyeti gizli siyasî şubesi tarafından Hazret-i Üstâd’ın eski ve yeni bütün herşeyi, tüm dosyaları incelendikten sonra, muaheze edilecek hiç bir hal ve tavrının bulunamamasıdır. Evet, az sonra vereceğimiz; o zamanki siyasi işleri soruşturmakla görevli başkomiser Tahsin Tandoğan’ın verdiği raporun mahiyetindeki ifadesinde görüleceği vechile, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman İstanbul’da bazı siyasî
Yükleniyor...