ettim. Fakat Üstâd kabul etmedi. Öyle ise, sana bunu satayım dedim. O zaman kabul etti.“

Münir Bey, o akşam Üstâd Hazretleri’nden duymuş olduğu şu sözleri de nakletmektedir: “İslâmiyetin önü aydınlıktır. Ümitsizliğe düşmemek lâzımdır.” demiş...

Yine Münir Bey demiş ki: “Üstâd Hazretleri kaldığı odada ben de yanında kaldım. Üstâd bana dedi ki: “şimdi ben Cevşen’i okuyacağım. Sen de her bir ecirna deyince “amin” diyeceksin.” dedi ve çok yavaş ve uzun bir şekilde okudu. Bitirdikten sonra bana dedi ki: şimdi izinlisin gidebilirsin”

Bu hatırayı Münir Bey’den bizzat dinleyip kaleme alan ve bize lütfedip gönderen Erzurum’da Nureddin Yaşar kardeşimizdir.

Yine sürgün kafilesini takib ediyoruz:

Sürgün kafilesinin Trabzon ve ondan sonraki gemi yolculuğu bölümü hakkında da iki kuvvetli ve sağlam şâhidin hatıralarını kaydettikten sonra, dönüp şahitlerin tüm ifadelerinin beyan tarzlarını cem’ederek bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışacağız.

Bu kısmın birinci şâhidi: Muhterem Ahmet Alparslan(*) Bey’dir. (Bilahare Ağrı milletvekilliğini de yapmış olan bu zat, o sürgün kaflesinde babası ve bazı akrabalarıyla birlikte bulunmuştur) şöyle der: ”Trabzon’dan sonra İstanbul’a doğru gemi yolculuğunda, Üstâd Bediüzzaman Hazretleri çoğu zaman geminin güvertesinde oturur seyrederdi. Ben de, ara-sıra, tek-tük bazı hizmetlerini görüyordum. Gemiye ve kafileye nezaret eden kumandan, bir ara Bediüzzaman’ın güvertede oturmasını hoş görmemiş, diğer menfilerin yanına, geminin alt katına inmesini askerlerden istemişti. Ben de bunu duydum, askerlerin gidip kendisine söylemelerinden önce Üstâd’a söyledim. Üstâd hiç vaziyetini bozmadı ve bir şey olmaz dedi. O esnada Üstâd’a bir sıcak çay yapmak için biraz sıcak su almaya alt kata indiğimde, kaptan köşkünde oturan kumandanın aynı şeyleri tekrarlayıp durduğunu öğrendim. Geldim, Üstâd’a kumandanın dediklerini tekrar aktardım.

Bunun üzerine Bediüzzaman: “Çok söylenmesin, eğer perdeyi yırtsam onun hiç bir kuvveti beni durduramaz.” diye kumandana haber yolladı. ondan sonra kumandan sesini kesti. Böylece yolculuk hadisesiz bir şekilde geçti. Gemi yolculuğumuz beraberce İstanbul’da sona erdi.

Bediüzzaman’ı Sirkeci’de bir camiye bırakdılar, orada bir müddet kaldı. Ben yine ara sıra hizmetine giderdim. Yaşım küçük olduğu için, Bediüzzaman’ın yanına girip çıkmama kimse bir şey demiyordu...”(74)

Yükleniyor...