Bediüzzaman benim nereli olduğumu sordu. Trabzonlu olduğumu söyleyince; “Neresinden?..” dedi.
- “Of’tan..” dedim.
Bediüzzaman: “Hacı Ferşad’ı tanıyor musun?” dedi.
- Evet tanıyorum, dedikten sonra, bu defa ben ona:
- “Siz Of’u ve Of’luları nereden tanıyorsunuz?” Bediüzzaman: “İstanbul’dan tanıyorum” dedi”
Jandarma eri Mustafa Ağralı hatıralarına devamla şöyle diyor:
“Bu defa kafamdaki merakı defetmek için arkadaki iki hocanın isimlerini sordum.
- Bediüzzaman: “Onlar benim arkadaşlarım.. Birisi Van Müftüsü, diğeri de Van’ın Saray kazası müftüsüdür” dedi.
Daha sonra akşamleyin, yol üzerindeki bir köyde konakladık. Bütün köylü bizi karşıladı. Komutanımız, “Bu adamları nasıl muhafaza edeceğiz, nasıl yedirip, nerede yatıracağız? Evlere dağıtmak olmaz” diye düşünüyor ve “en iyisi bir ev boşaltıp hepsini orada tutarız” diyordu.. ve öyle de yapıldı. Fakat köylüler bizi çok iyi karşıladılar. Bölük kumandanımıza dediler ki: Yemek kazanını siz kaynatmıyacaksınız. Askeri de biz misafir ederiz, yediririz... Onları da bize emanet ediniz.
O akşam, bölük kumandanı: “Bu akşam sen hoca Efendi ile kalacaksın.” dedi. Ben ise hâlâ bu zatın kim olduğunu bilmiyordum.
Ben dedim ki: Efendim, ben bir tek kişiyim. Onun nesini bekleyeceğim? Komutan: “Usulen oraya yanına gideceksin, korkma hiç bir şey olmıyacak. O zat, kundaktaki çocuk gibi ma’sumdur. O Molla Said-i Kürdîdir” dedi.
Bunu duyunca, işte o zaman muradıma ermiştim. Çünki aradığımı, hararetle görmek istediğimi yanımda bulmuştum. O zamanki ismi Said-i Kürdî idi(71) ikimize bir oda vermişlerdi. Oda küçüktü. Yere ancak iki yatak sığabiliyordu. Etrafımızdaki köylüler hizmet etmek için pervane gibi dönüp duruyorlardı. Öyle ki, adeta bütün köylüler Bediüzzaman’a hizmet etmek için bir işaretini bekliyorlar gibi bir halleri vardı. Fakat Bediüzzaman kimseden bir şey istemiyor ve beklemiyordu.
Akşamleyin bir kaç çeşit yemek geldi. Fakat o, yemeklerden hiç yemedi. “Hastayım,” dedi. Bana yememi söyledi. Sonra yatsı namazını kıldık. Namazdan sonra ona bir kat yatak serdiler. Bir de benim için kapının yanında bir yatak koydular. Ben cehaletimden kalbimde vesvese ettim, acaba uyusam geceleyin tüfengimi alıp giderse?.. Halbuki o zat için öylesi şeyler ne mümkün!.. Fakat cahillik işte...
- “Of’tan..” dedim.
Bediüzzaman: “Hacı Ferşad’ı tanıyor musun?” dedi.
- Evet tanıyorum, dedikten sonra, bu defa ben ona:
- “Siz Of’u ve Of’luları nereden tanıyorsunuz?” Bediüzzaman: “İstanbul’dan tanıyorum” dedi”
Jandarma eri Mustafa Ağralı hatıralarına devamla şöyle diyor:
“Bu defa kafamdaki merakı defetmek için arkadaki iki hocanın isimlerini sordum.
- Bediüzzaman: “Onlar benim arkadaşlarım.. Birisi Van Müftüsü, diğeri de Van’ın Saray kazası müftüsüdür” dedi.
Daha sonra akşamleyin, yol üzerindeki bir köyde konakladık. Bütün köylü bizi karşıladı. Komutanımız, “Bu adamları nasıl muhafaza edeceğiz, nasıl yedirip, nerede yatıracağız? Evlere dağıtmak olmaz” diye düşünüyor ve “en iyisi bir ev boşaltıp hepsini orada tutarız” diyordu.. ve öyle de yapıldı. Fakat köylüler bizi çok iyi karşıladılar. Bölük kumandanımıza dediler ki: Yemek kazanını siz kaynatmıyacaksınız. Askeri de biz misafir ederiz, yediririz... Onları da bize emanet ediniz.
O akşam, bölük kumandanı: “Bu akşam sen hoca Efendi ile kalacaksın.” dedi. Ben ise hâlâ bu zatın kim olduğunu bilmiyordum.
Ben dedim ki: Efendim, ben bir tek kişiyim. Onun nesini bekleyeceğim? Komutan: “Usulen oraya yanına gideceksin, korkma hiç bir şey olmıyacak. O zat, kundaktaki çocuk gibi ma’sumdur. O Molla Said-i Kürdîdir” dedi.
Bunu duyunca, işte o zaman muradıma ermiştim. Çünki aradığımı, hararetle görmek istediğimi yanımda bulmuştum. O zamanki ismi Said-i Kürdî idi(71) ikimize bir oda vermişlerdi. Oda küçüktü. Yere ancak iki yatak sığabiliyordu. Etrafımızdaki köylüler hizmet etmek için pervane gibi dönüp duruyorlardı. Öyle ki, adeta bütün köylüler Bediüzzaman’a hizmet etmek için bir işaretini bekliyorlar gibi bir halleri vardı. Fakat Bediüzzaman kimseden bir şey istemiyor ve beklemiyordu.
Akşamleyin bir kaç çeşit yemek geldi. Fakat o, yemeklerden hiç yemedi. “Hastayım,” dedi. Bana yememi söyledi. Sonra yatsı namazını kıldık. Namazdan sonra ona bir kat yatak serdiler. Bir de benim için kapının yanında bir yatak koydular. Ben cehaletimden kalbimde vesvese ettim, acaba uyusam geceleyin tüfengimi alıp giderse?.. Halbuki o zat için öylesi şeyler ne mümkün!.. Fakat cahillik işte...
Yükleniyor...