“Van’a, piyade eri olarak gönderilmiştim. Bizim bölük kumandanımız da Trabzonlu Mülazim-i evvel (Asteğmen) Saim Bey idi. şark’taki isyandan sonra, Van’da tanınmış ne kadar şeyh, ağa, ve nüfûzlu kimseler varsa toplamaya başlamışlardı. Hocalar, müftüler, sarıklılar aileleriyle çoluk-çocuklarıyla beraber Van’da toplattırılıp bir müddet nezaret altında bulundurulduktan sonra, Batı Anadolu’ya sevk ediliyorlardı.
Ben, Van’da askerlik vazifemi yaparken, Bediüzzaman’ın ismini ve bu ismin şöhretini çok duyuyordum. Herkes ondan bahsediyordu. Ben bu sebebten dolayı şiddetli bir arzu ile Bediüzzaman’ı görmek istiyordum.
Bediüzzaman’ın bulunduğu sürgün kafilesinde benim de vazife, almam, onunla görüşebilmem için, bir şans ve fırsat olmuştu. Hatta kafilenin hareket edeceği gün, benim Van’da kalmam ihtimali belirince, hemşehrim asteğmen Saim Bey’den benim de kafilede vazifeli olarak bulunma isteğim reddedilmedi.
Bediüzzaman Erek Dağı’ndan alınarak Van’a getirildikten sonra, Van’da onbeş-yirmi gün bekletildi. Sonra kafile ile beraber Erciş’e doğru sevk edildi.
Mevsim kıştı. Her tarafta karlar vardı. Kafileler yetmiş-seksen civarındaki kızaklarla hareket etti. Kızakları at ve öküzler çekiyordu. Hareketten önce, ben namaz hazırlığı için abdest aldım. Kumandan beni Bediüzzaman’ın kızağına vermiş, haberim yok. Fakat ben Bediüzzaman’ın hangisi olduğunu bilmiyordum. Çünki hiç görmemiştim. Diğer kızaklar yük ve insanlarla dolu olmasına rağmen, Bediüzzamanın kızağında hiç bir şey yoktu. O tek başına idi. Kendisine hususi muamele yapılıyordu. Başına dallı yazma tabir edilen beyaz tülbentten bükülmüş uzun bir sarık sarılmıştı. Gür, siyah bıyıkları vardı. Sakalı yoktu.
Kızağa gelip ben de bindim. Amma onun meşhur Molla Said olduğunu bilmiyordum. Onun için durmadan “Acaba Bediüzzaman hangisidir?” diye sakallı cübbeli birisini arıyor, sağa sola göz gezdiriyordum. Arkamızdaki kızakta iki sarıklı sakallı hoca vardı. Acaba o, bunlardan hangisidir? deyip bakınıyordum. Benim bulunduğum kızaktaki zatın Kürt alay komutanı, paşası, aşiret reisi olmuşsa bana ne diyordum. Hep arkamızdaki kızakta olan iki hocadan birisinin o olabileceğini ve bir fırsatına getirip de onunla nasıl görüşeceğimi düşünüyordum.
Ne ise, kafilemiz hareket edeceği sırada, meğer Bediüzzaman müfreze komutanı Saim Bey’i çağırarak, beni kızağına istemiş. O ise, herhalde benim soğukta abdest aldığımı görmüş olduğu için...
Kızakta giderken; ondan, arkamızdaki o iki hocayı sormadan,
Ben, Van’da askerlik vazifemi yaparken, Bediüzzaman’ın ismini ve bu ismin şöhretini çok duyuyordum. Herkes ondan bahsediyordu. Ben bu sebebten dolayı şiddetli bir arzu ile Bediüzzaman’ı görmek istiyordum.
Bediüzzaman’ın bulunduğu sürgün kafilesinde benim de vazife, almam, onunla görüşebilmem için, bir şans ve fırsat olmuştu. Hatta kafilenin hareket edeceği gün, benim Van’da kalmam ihtimali belirince, hemşehrim asteğmen Saim Bey’den benim de kafilede vazifeli olarak bulunma isteğim reddedilmedi.
Bediüzzaman Erek Dağı’ndan alınarak Van’a getirildikten sonra, Van’da onbeş-yirmi gün bekletildi. Sonra kafile ile beraber Erciş’e doğru sevk edildi.
Mevsim kıştı. Her tarafta karlar vardı. Kafileler yetmiş-seksen civarındaki kızaklarla hareket etti. Kızakları at ve öküzler çekiyordu. Hareketten önce, ben namaz hazırlığı için abdest aldım. Kumandan beni Bediüzzaman’ın kızağına vermiş, haberim yok. Fakat ben Bediüzzaman’ın hangisi olduğunu bilmiyordum. Çünki hiç görmemiştim. Diğer kızaklar yük ve insanlarla dolu olmasına rağmen, Bediüzzamanın kızağında hiç bir şey yoktu. O tek başına idi. Kendisine hususi muamele yapılıyordu. Başına dallı yazma tabir edilen beyaz tülbentten bükülmüş uzun bir sarık sarılmıştı. Gür, siyah bıyıkları vardı. Sakalı yoktu.
Kızağa gelip ben de bindim. Amma onun meşhur Molla Said olduğunu bilmiyordum. Onun için durmadan “Acaba Bediüzzaman hangisidir?” diye sakallı cübbeli birisini arıyor, sağa sola göz gezdiriyordum. Arkamızdaki kızakta iki sarıklı sakallı hoca vardı. Acaba o, bunlardan hangisidir? deyip bakınıyordum. Benim bulunduğum kızaktaki zatın Kürt alay komutanı, paşası, aşiret reisi olmuşsa bana ne diyordum. Hep arkamızdaki kızakta olan iki hocadan birisinin o olabileceğini ve bir fırsatına getirip de onunla nasıl görüşeceğimi düşünüyordum.
Ne ise, kafilemiz hareket edeceği sırada, meğer Bediüzzaman müfreze komutanı Saim Bey’i çağırarak, beni kızağına istemiş. O ise, herhalde benim soğukta abdest aldığımı görmüş olduğu için...
Kızakta giderken; ondan, arkamızdaki o iki hocayı sormadan,
Yükleniyor...