Yüzbaşı askere şu cevabı vermişti: “Oğlum Hoca uçarsa, sen eteğinden yapış. O nereye giderse beraber gidersin”
Galiba Ramazandı. Kafilede hiç kimse orucunu tutamıyordu.(66) Müftü Efendiler de dahil... Fakat Seyda (Bediüzzaman) orucunu tutuyordu.
Seyda ile yolculuğumuz İzmir’e(67) kadar devam etti. Başında bir kefiye (sarık) vardı. Alırlar, hakaret ederler diye düşünüyordum. İzmir’de Mezarlıkbaşı semtinde bir otelde, zannediyorum Abdülkadir Paşa otelinde iki gece kaldık. Sonra bizi Manisa’nın Muradiye kazasına verdiler. Bediüzzaman’ı da Burdur’a götürdüler.
Yolculuğumuz esnasında zaman zaman çeşitli sohbetler oluyordu. Kendisi sık sık “Eski Said öldü” diyordu.
Ben de: “Hocam nasıl Eski Said öldü?” diye sorar ve muradını anlamak isterdim. Bana:
“Ben eskiden bir oturuşta bir kitap yazardım. şimdi senelerdir bir kitap yazamıyorum, başladığım kitabı da hâlâ bitiremedim”(68) cevabını verdi.
Ha, bunu da unutmadan söyliyeyim: Yolculuğumuz Trabzon’a geldiğinde orada telâşlı bir hali vardı. Sebebini sordum. Yolda kızakçılardan emanet almış olduğu gözlüğü geri vermeyi unutmuş, gözlük kendisinde kalmıştı. Telâş ve heyecanla kızakçıları arıyordu.”(69)
5- Kör Hüseyin Paşa’nın oğlu Haydar Sübhandağlı, sürgün olayı hakkında şunları anlattı:
“Biz Bediüzzaman’la birlikte İstanbul’a kadar getirildik” diye başlıyan Haydar Sübhandağlı sürgün hadisesi hakkında hatıralarını şöyle anlattı:
“Van valisi Osman Nuri Paşa (1925-1926) şehirde sıkı emniyet tedbirleri aldırmıştı. Kış mevsimini de sürgün yollamak için en uygun zaman olarak seçmişti.
Seyda ile (Bediüzzaman) Van müftüsü şeyh Masum Efendi’yi beraber kelepçelemişlerdi. Üstâd hiç üzgün değildi. Gayet rahat ve müsterihdi. Yola çıkmadan önce bana dedi ki:
Galiba Ramazandı. Kafilede hiç kimse orucunu tutamıyordu.(66) Müftü Efendiler de dahil... Fakat Seyda (Bediüzzaman) orucunu tutuyordu.
Seyda ile yolculuğumuz İzmir’e(67) kadar devam etti. Başında bir kefiye (sarık) vardı. Alırlar, hakaret ederler diye düşünüyordum. İzmir’de Mezarlıkbaşı semtinde bir otelde, zannediyorum Abdülkadir Paşa otelinde iki gece kaldık. Sonra bizi Manisa’nın Muradiye kazasına verdiler. Bediüzzaman’ı da Burdur’a götürdüler.
Yolculuğumuz esnasında zaman zaman çeşitli sohbetler oluyordu. Kendisi sık sık “Eski Said öldü” diyordu.
Ben de: “Hocam nasıl Eski Said öldü?” diye sorar ve muradını anlamak isterdim. Bana:
“Ben eskiden bir oturuşta bir kitap yazardım. şimdi senelerdir bir kitap yazamıyorum, başladığım kitabı da hâlâ bitiremedim”(68) cevabını verdi.
Ha, bunu da unutmadan söyliyeyim: Yolculuğumuz Trabzon’a geldiğinde orada telâşlı bir hali vardı. Sebebini sordum. Yolda kızakçılardan emanet almış olduğu gözlüğü geri vermeyi unutmuş, gözlük kendisinde kalmıştı. Telâş ve heyecanla kızakçıları arıyordu.”(69)
5- Kör Hüseyin Paşa’nın oğlu Haydar Sübhandağlı, sürgün olayı hakkında şunları anlattı:
“Biz Bediüzzaman’la birlikte İstanbul’a kadar getirildik” diye başlıyan Haydar Sübhandağlı sürgün hadisesi hakkında hatıralarını şöyle anlattı:
“Van valisi Osman Nuri Paşa (1925-1926) şehirde sıkı emniyet tedbirleri aldırmıştı. Kış mevsimini de sürgün yollamak için en uygun zaman olarak seçmişti.
Seyda ile (Bediüzzaman) Van müftüsü şeyh Masum Efendi’yi beraber kelepçelemişlerdi. Üstâd hiç üzgün değildi. Gayet rahat ve müsterihdi. Yola çıkmadan önce bana dedi ki:
Yükleniyor...