Sürgünlük Hadisenin şâhidleri
Hadisede, gerek şahsen sürgüne yollanmış kimselerden, gerekse hadisenin müşahidi olmuş zatlardan şâhidler çok olduğu gibi, kafileyi götüren asker müfrezesi içinde muhafız olarak refakat eden bir asker şahid de mevcuddur. Bunları arayıp hatıralarını kaydeden N. Şahiner’dir. Bu hatıralar, bilhassa hadisenin bu kısmının açıklanması hususunda çok değerli hatıralardır. Bunların içinden, Hazret-i Üstâd’ın hayatıyle münasebetleri kuvvetli olanlarında birer meallerini, cümleler dizilişi itibariyle ufak tefek bazı tensiklerden geçirerek alacağız:
1- Bediüzzamanın eski talebelerinden İsmail Perihanoğlu, ciğer-sûz olan sürgünlük hadisesini şöyle anlatır:
“... Hazret-i Üstâd’ı göz yaşları içinde Van’dan, Erek dağından ve bizlerden ayırıp, alıp götürdüler. şeyh Masum (o zamanki Van müftüsü) şeyh Hasan ve diğer zatlarla birlikte Van’dan gittiler. Aylarca arkalarından matem tuttuk. Bütün ailece hasta olduk. Çok zaman sonra Üstâd’ın Barla’da olduğundan haberdar olduk. Üzüntü ve elemlerimiz, Hazret-i Üstâd’ın gönderdiği mektuplarla, risalelerle telâfi oldu. Gönderdiği eserleri el yazılarıyla çoğaltıp etrafa dağıtmaya başladık..”(61)
2- Van’lı Cemal Taylan anlatıyor:
“... şeyh Enver, sürgünlerin Van’da toplattırılmasına başlanmadan önce ve Üstâd Erek dağından Van’a getirilmeden bir akşam evvel İran’a geçti. Benim onun hizmetinde olduğumu bildikleri için, şeyh Enver’in nerede olduğunu beni konuşturmak için karakola götürüp bir hafta boyunca dayak, falaka ile işkence ettiler. Nihayet benden birşey anlamayınca serbest bıraktılar. Karakoldan kurtulduğum gün, baktım sürgünler kafilesi yavaş yavaş hareket edip Van’dan çıkmaktadır. Üstâd Bediüzzaman Hazretleriyle Van müftüsü şeyh Masum Efendi’yi birlikte kelepçelemişlerdi. Onlar kafilenin en önünde gidiyorlardı. Takvimler 10 şubat 1926(62) tarihini gösteriyordu...(63)
Hadisede, gerek şahsen sürgüne yollanmış kimselerden, gerekse hadisenin müşahidi olmuş zatlardan şâhidler çok olduğu gibi, kafileyi götüren asker müfrezesi içinde muhafız olarak refakat eden bir asker şahid de mevcuddur. Bunları arayıp hatıralarını kaydeden N. Şahiner’dir. Bu hatıralar, bilhassa hadisenin bu kısmının açıklanması hususunda çok değerli hatıralardır. Bunların içinden, Hazret-i Üstâd’ın hayatıyle münasebetleri kuvvetli olanlarında birer meallerini, cümleler dizilişi itibariyle ufak tefek bazı tensiklerden geçirerek alacağız:
1- Bediüzzamanın eski talebelerinden İsmail Perihanoğlu, ciğer-sûz olan sürgünlük hadisesini şöyle anlatır:
“... Hazret-i Üstâd’ı göz yaşları içinde Van’dan, Erek dağından ve bizlerden ayırıp, alıp götürdüler. şeyh Masum (o zamanki Van müftüsü) şeyh Hasan ve diğer zatlarla birlikte Van’dan gittiler. Aylarca arkalarından matem tuttuk. Bütün ailece hasta olduk. Çok zaman sonra Üstâd’ın Barla’da olduğundan haberdar olduk. Üzüntü ve elemlerimiz, Hazret-i Üstâd’ın gönderdiği mektuplarla, risalelerle telâfi oldu. Gönderdiği eserleri el yazılarıyla çoğaltıp etrafa dağıtmaya başladık..”(61)
2- Van’lı Cemal Taylan anlatıyor:
“... şeyh Enver, sürgünlerin Van’da toplattırılmasına başlanmadan önce ve Üstâd Erek dağından Van’a getirilmeden bir akşam evvel İran’a geçti. Benim onun hizmetinde olduğumu bildikleri için, şeyh Enver’in nerede olduğunu beni konuşturmak için karakola götürüp bir hafta boyunca dayak, falaka ile işkence ettiler. Nihayet benden birşey anlamayınca serbest bıraktılar. Karakoldan kurtulduğum gün, baktım sürgünler kafilesi yavaş yavaş hareket edip Van’dan çıkmaktadır. Üstâd Bediüzzaman Hazretleriyle Van müftüsü şeyh Masum Efendi’yi birlikte kelepçelemişlerdi. Onlar kafilenin en önünde gidiyorlardı. Takvimler 10 şubat 1926(62) tarihini gösteriyordu...(63)
Yükleniyor...