Bediüzzaman’a karşı davranışlarda bulunmak ister. Hazret-i Üstâd da, adem-i vukufiyetten neş’et eden o kaba ve nezaketsiz davranışa karşı şehamet-i imaniye ve izzet-i ilmiyesinin icabettirdiği vakarına muvafık büyük bir celâdetle tavır takınır ve kumandana karşı o da sertçe cevablar verir. Hava bir anda şiddetli bir elektriklenmeye müncer olur...”(56)

Böylece Hazret-i Üstâd herhangi bir hadiseye sebebiyet vermeden ve sebep olmamak için de onu almaya gelen askerlerle birlikte kalkar, Van’a gelir. Vilâyet merkezinde toplattırılan sürgünler alayı tamamlandıktan sonra, Bediüzzaman’ı da bunların bir kafilesiyle birlikte, günün şartlarına göre mevcut karayoluyla Trabzon’a doğru yola çıkarırlar.

şu mazlumlar kafileleri yollarına devam ede dursunlar da; biz burada, hem Büyük Tarihçe-i Hayat kitabında kaydedilmiş, hem de N. Şahiner’in merhum Zübeyr Ağabey’in hususî not defterinden aldığını söylediği bir hadiseyi de kaydettikten sonra, sürgünler kafilesini ve içlerinde mâneviyat sultanı ve iman halâskârı Bediüzzaman Hazretlerini takib edeceğiz. Nakledeceğimiz hadiseyi kayıddan önce, şunu hemen belirtelim ki; kaydedeceğimiz hadisenin zamanını; Üstâd’ın Erek dağındaki inzivagâhı olan mağarasından alınıp Van merkezine getirilirken mi? Yoksa bir kaç gün sonra Van’dan sürgün kafilesiyle birlikte çıkarılıp götürülürken mi olmuş belirtilmemiştir.

Hadisenin özeti: Hazret-i Üstâd Bediüzzaman jandarmalar nezaretinde götürülürken; Zübeyr Ağabey’den nakledilen rivayette “O civarda gizlenen fedaî talebeleri ve halktan bir grub, Hazret-i Üstâd’a yaklaşarak mahallî lisanla: (Büyük Tarihçe-i Hayat’ta ise: Mağaradan çıkarılıp Anadolu’ya hareket etmek üzere jandarmalarla sevk edilirken yollara dökülüp) “Aman Seyda, bizi bırakıp gitme! İrşadlarınızdan bizi mahrum bırakma, bize müsaade buyur, sizi göndermiyelim. Başka bir yere, diğer bir İslâm ülkesine de götürebiliriz.. İzin veriniz, emrinize hazırız” diye yalvaran bu fedailere Bediüzzaman:

“Hayır, ben kendi arzumla gidiyorum. şu muhafız askerler düşman değildirler. Sizin Müslüman kardeşlerinizdir ve benim talebelerim hükmündedirler. Merakı mucib bir hal yoktur. Anadolu’ya ben kendi rızamla gidiyorum. Muhafaza altındayım. Endişelenmeyiniz. Dağılınız, evlerinize gidiniz.”(57) şeklinde rahatlatıcı ve irşad edici nasihatlarıyla talebe ve dostlarının ve hemşehrilerinin sükûnet içinde dağılmalarını temin etmiştir.

Yükleniyor...