Mevzuumuzun tamamı üzerinde bir değerlendirme yapmak icab ederse, karşımıza şöyle bir netice çıkmaktadır:
Baştaki iki rivayet olan Mevlanzade Rıf’at ve Kürdistan Tealî Cemiyeti reisi Hakkârili Seyyid Abdülkadir Efendi hakkında gelen rivayet ile, hadisenin anlatılış şekli ve rivayet tarzları birbirine zıd, muhalif ve münakız olduğu gibi; râvilerinin birisi meçhul, diğeri de meşreb ve karakteri belli olmıyan bir insandır. Ayrıca da sözünü ettiği mektup hadisesi de, Bediüzzaman’ın o tarihlerde İstanbul’dan hiç ayrılmadığı ispat edilmesi yanında, mektubun zayi’ olmuşluğundan bahsetmesiyle de meselenin heyûlalaşmasına sebeb olmuştur.
Van’daki iki rivayet tarzına gelince; yukarda delilleriyle ispatlandığı üzere, baştaki iki rivayet gibi, hem muhalif, hem de mütabayindirler. Bunların da birisinin râvisi meçhul, diğerinin ise, sağlam olsa bile, kavl-i âhad ve rivayet şeklinin garib kısmındandır. Ayrıca da Üstâd’a isnad edilen sözler, üslub bakımından ve irşad, ikna’ metodu yönünden Bediüzzaman’ın ifadelerine hiç benzememektedir.
İş bu durumda ve benim şahsî kanaatıma göre; Bediüzzaman’ın son Van hayatıyla ilgili olarak; Hüseyin Paşa ve Bediüzzaman’ın istişareli mülâkatı yalnız bir defa vakidir. O da merhum Molla Hamid’in naklettiği sağlam, müdellel ve ilmî rivayettir.
Bir Sual
Burada bir sual hatıra gelebilir ki: Neden sen münhasıran bu rivayetlerin üzerinde çok uzun tahlillerle duruyorsun? Halbuki bu rivayetlere benzer daha bir çok nakil ve rivayetler de vardır?
Elcevab: Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursî’nin hayatıyla ilgili nakil ve rivayetleri üç sınıfa ayırmak gerekir.
1- Üstâd Hazretleri hal-i hayatta iken yazılıp neşredilen rivayetlerdir. Hazret-i Üstâd onları eğer görmüş ve sükût ile kabul etmişse, özellikle onları alıp Nur Risaleleri içinde derc edip neşretmişse, artık doğrulukları hakkında kimsenin şüphe etmeye hakkı yoktur. şeyh Said hadisesindeki mektuplaşma gibi... Zira Üstâd’ın buna karşı sükût ile tasdiki hasıl olmuştur.
2- Yine Üstâd hayatta iken, nakledilmiş, hatta neşredilmiş, fakat Üstâd onları görmemiştir. Bunları da iki guruba ayırmak gerekir:
A- Risale-i Nur’da onları te’yid eden cümleler ve iş’arlar varsa kabul edilebilir.
Yükleniyor...