Saniyen: Kör Hüseyin Paşa’nın Üstâd’la görüşmesine dair rivayet, dört şekil ve tarzda vürud etmiştir. Bu her dört şekil de birbirine uymamaktadır. Bunlardan birisi Abdülbakî Arvasî’nin rivayeti, Molla Hamid’in rivayeti, Ali Çavuş’un rivayeti ve dördüncüsü de ravisi meçhul olan Avukat Bekir Berk’in kitaplarına aldığı rivayet şeklidir. Bunların dışında yine bu rivayetlerin mecmuundan iktibas ederek kitabına alan Ahmed şahin Hoca’dır ki; bazı kelime ve ibareleri ilâve etmesiyle de durum daha da değişik vaziyet arz etmiştir.

Ahmed şahin Efendi’nin ilâve ettiği cümle ile meseleyi indî bir mütalaadan süzdüğü için, rivayeti mevzuluk derekesine indirmiş gibidir. İlâve edilen cümle şudur: “Sizin maksadınızı biliyorum, daha önce de anlatmıştınız”(43)

Halbuki diğer kitaplarda rivayetlerin nakli şeklinde bu cümle yoktur. Bu cümlenin ilâve edilmesiyle meseleye kesin bir hüküm verme keyfiyeti ortaya çıktığı gibi, o adamların başka bir zaman yine aynı mesele hususunda Üstâd’la görüşmüş oldukları hükmü verilmiş oluyor. Halbuki rivayetlerin kaydında daha önceleri bu adamların Üstâd’la görüştüklerine dair bir işaret bulunmamaktadır.

Salisen: Bediüzzaman Hazretleri’ne isnaden, Hüseyin Paşa’ya karşı sarf ettiği söylenen haşin ve kaba sözlerin aslı olmadığı meydana çıkmıştır. Zira Hüseyin Paşa’nın, öyle anlatıldığı şekilde zalim, yağmacı, talancı bir insan olmadığı bütün o bölge insanlarınca malûmdur. Bilâkis dindar, ulemaya muti’ ve muhib, Arvasî seyyidlerinden evli ve daima yanında ulemadan bir ikisini bulunduran bir insan...

şimdi bu mevzuu da burada bu kadariyle bırakarak; Hüseyin Paşa ve Bediüzzaman’ın görüşmeleri hakkında kaydedilen diğer iki rivayet şekline de bakalım, sonra da, mevzuumuzu teferruatiyle ele alarak tarafsızlık içinde ilmî ve akli bir neticeye bağlamaya gayret etmeye çalışalım.

Rivayetlerin birisi, Arvasilerden Abdülbaki Efendi’nin hatırasında yer alan şekliyle şöyledir:

“Cumhuriyetin ilk yıllarında idi. Kör Hüseyin Paşa babama gelerek: “Ben Seyda’nın yanına gidiyorum, beraber gidelim” deyince, babam “Biraz işim var, istersen Abdülbaki ile git. Ayrıca valî ile fırka kumandanı Süleyman Sabri Paşa’ya haber ver de öyle git.” dedi.

Sonra Vali Tâhsin Bey’e gittik. Tâhsin Bey; “Benim de selam ve hürmetlerimi söyleyin, ellerinden öperim” dedi. Sonra Süleyman Sabri Paşa’ya gittik, o da aynı şeyleri söyledi. Atlara binerek Erek dağına gittik. Üstâd’ın yanında, eskiden polislik yapmış Cevdet isminde bir talebesi vardı.


Yükleniyor...