Bu adamı görünce Mevlanzade Rıf’at ayağa kalkdı. Beni göstererek: Efendim baş muharririmiz Konsolidçi Asaf.. dedi. Ve bana hitap ederek: “Oğlum!” dedi, “Bu zat en büyük din alimlerimizden Bediüzzaman Said-i Nursî’dir.”(36)
Ben o zaman Bediüzzaman’la konuşmaya başladım. Hakikaten yüksek dinî konuşmasıyla çok müstefid oldum. O, sık sık matbaamıza geliyordu, onunla konuşuyorduk. Bazen birlikte dışarı çıkıp şehir içinde gezdiklerimiz bile oluyordu...
Bilmem ne kadar zaman sonra idi, Said-i Nursî İstanbul’dan ayrılmıştı. Memleketine mi, yoksa başka bir yere mi gitmişti, şimdi hatırlıyamıyorum. Almanya ve müttefikleri büyük bir hezimete uğramışlardı. Memleket parçalanmış, vatanın her parçasında yeni hükûmetler türemeye başlamıştı. Ermenistan da bunlardan biriydi. Mevlanzade Rıf’at Bey bir gün bana dedi ki:
“Oğlum, Ermenistan hükûmeti kuruluyor.. Onların Ermenistan kurmasına karşılık, İmparatorluk dağıldığına göre, biz de Kürdistan kuralım.”
Ben hayretle yüzüne baktım, o bana dedi ki: “Ben vatan haini değilim, koca Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan da ben değilim. Onu yıkanların Allah belâsını versin.. birer hırsız gibi kaçtılar. Filhakika bir Kuva-yı Milliye var.. Amma ümit pek zayıf.. Mu’cize devrinde değiliz. Ben bu işi Said-i Nursî’ye yazacağım. Çünki onun nüfuzu çok kuvvetlidir, hatırı çok sayılır. Onun için bu zata bir mektup yazıp göndereceğim ve ondan teşrik-i mesai istiyeceğim.”
Mevlânzade mektubunu yazıp gönderdi. Bundan on gün kadar geçmişti, Belki de onbeş gün hatırlamıyorum. Birgün matbaamızda oturuyorduk, misafirlerimiz de vardı. O zamanlar Bahriye Nazırı olan Cakalı Hamdi Paşa ile, Divan-ı Harb-i Örfî Reisi nezdimizde idiler. şuradan, buradan konuşuyorduk. Bu sırada posta müvezzii odaya girdi ve bir mektub bırakarak çıkıp gitti. Rıfat Bey mektubu okurken yüzünü ekşitiyor, hiddetlendiği aşikâr olarak görülüyordu. Rıfat Bey mektubu okuduktan sonra, bana fırlatarak: “Oku da gör!” dedi. Bediüzzaman benim tekliflerimi reddediyor, “Ben senin fikrine taraftar değilim” diyor.
Mektubu gizli okumak çok ayıp olacaktı. Aşikâr olarak okumaya başladım. Cakalı Hamdi Bey ile, Divan-ı Harb Reisi Mustafa Paşa da dinliyorlardı. Bediüzzaman’ın bu cevabî mektubu aynen hatırımda olmamakla beraber, Bediüzzaman bu mektubunda, Mevlanzade’nin Kürdistan kurma teklifini reddediyor ve “Rıf’at Bey! Kürdistan teşkil etmek değil, Osmanlı İmparatorluğu’nu
Ben o zaman Bediüzzaman’la konuşmaya başladım. Hakikaten yüksek dinî konuşmasıyla çok müstefid oldum. O, sık sık matbaamıza geliyordu, onunla konuşuyorduk. Bazen birlikte dışarı çıkıp şehir içinde gezdiklerimiz bile oluyordu...
Bilmem ne kadar zaman sonra idi, Said-i Nursî İstanbul’dan ayrılmıştı. Memleketine mi, yoksa başka bir yere mi gitmişti, şimdi hatırlıyamıyorum. Almanya ve müttefikleri büyük bir hezimete uğramışlardı. Memleket parçalanmış, vatanın her parçasında yeni hükûmetler türemeye başlamıştı. Ermenistan da bunlardan biriydi. Mevlanzade Rıf’at Bey bir gün bana dedi ki:
“Oğlum, Ermenistan hükûmeti kuruluyor.. Onların Ermenistan kurmasına karşılık, İmparatorluk dağıldığına göre, biz de Kürdistan kuralım.”
Ben hayretle yüzüne baktım, o bana dedi ki: “Ben vatan haini değilim, koca Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan da ben değilim. Onu yıkanların Allah belâsını versin.. birer hırsız gibi kaçtılar. Filhakika bir Kuva-yı Milliye var.. Amma ümit pek zayıf.. Mu’cize devrinde değiliz. Ben bu işi Said-i Nursî’ye yazacağım. Çünki onun nüfuzu çok kuvvetlidir, hatırı çok sayılır. Onun için bu zata bir mektup yazıp göndereceğim ve ondan teşrik-i mesai istiyeceğim.”
Mevlânzade mektubunu yazıp gönderdi. Bundan on gün kadar geçmişti, Belki de onbeş gün hatırlamıyorum. Birgün matbaamızda oturuyorduk, misafirlerimiz de vardı. O zamanlar Bahriye Nazırı olan Cakalı Hamdi Paşa ile, Divan-ı Harb-i Örfî Reisi nezdimizde idiler. şuradan, buradan konuşuyorduk. Bu sırada posta müvezzii odaya girdi ve bir mektub bırakarak çıkıp gitti. Rıfat Bey mektubu okurken yüzünü ekşitiyor, hiddetlendiği aşikâr olarak görülüyordu. Rıfat Bey mektubu okuduktan sonra, bana fırlatarak: “Oku da gör!” dedi. Bediüzzaman benim tekliflerimi reddediyor, “Ben senin fikrine taraftar değilim” diyor.
Mektubu gizli okumak çok ayıp olacaktı. Aşikâr olarak okumaya başladım. Cakalı Hamdi Bey ile, Divan-ı Harb Reisi Mustafa Paşa da dinliyorlardı. Bediüzzaman’ın bu cevabî mektubu aynen hatırımda olmamakla beraber, Bediüzzaman bu mektubunda, Mevlanzade’nin Kürdistan kurma teklifini reddediyor ve “Rıf’at Bey! Kürdistan teşkil etmek değil, Osmanlı İmparatorluğu’nu
Yükleniyor...