Kavl-i âhad olan bu rivayet, Molla Hamid’in rivayeti gibi şahidler gösterilerek nakledilmemiştir.
İlerdeki tahlilde görüleceği üzere, Ali Çavuş’tan edilen rivayet şekli, Merhum Molla Hamid’in rivayetinden çok farklı ve tamamen ayrı ve zıd şekildedir. Merhum Ali Çavuş’u gerçi biz de bir kaç kere dinlemişizdir. Anlatıldığı şekildeki, rivayeti ondan dinlemedik. Burada hemen şunu da belirtelim ki: Merhum Ali Çavuş celâlli ve cezbeli bir zat idi. Özellikle Hazret-i Üstâd ile ilgili hatıraları anlatırken; Üstâd’ın ismi geçtiği zaman daha çok celâllenir, adeta cezbeye gelirdi. Konuşurken, bağıra bağıra konuşurdu. Her ne ise ... Arapça bir darb-ı mesel vardır:
Türkçe meali: “Bir şeyi muhafaza ediyorum derken, bir çok şeyleri kaybediyorsun.”
Bu darb-ı mesel gibi, mevzumuzdaki meseleler, rivayetler anlatılırken; Hazret-i Üstâd’ın o gibi hadiselerden teberrisini anlatıyorum diye, öbür tarafta hem İslâmî itikadın, hem dinî gayretin nezâket ve hassasiyetini incitme şeklindeki bazı manevî hukukları çiğnemenin doğru bir iş olmaması gerektir kanaatındayız.
Hüseyin Paşa hadisesi münasebetiyle, Hazret-i Üstâd ile ilgili bir-iki şahs-ı aherin de aynı mevzuya benzer bir-iki rivayetleri de anlatılmaktadır. Mevzu’un müşterek tarafı olduğu için, bunları beraberce ele alarak biraz uzunca bir tahlili yapmak isteriz, şöyle ki:
Üstâd Bediüzzaman’ın vefatından dört-beş sene sonra, yani 1965’lerden başlayıp bugüne kadar yayınlanan bazı kitaplarda, Bediüzzaman’ın menfî kavmiyetçilik aleyhindeki rivayet yollu söz ve hatıraları anlatılmıştır. Bunların içinde özellikle Konsolidçi Asaf Bey’in bir rivayetiyle; Mevlanzade Rıf’at ve Bediüzzaman arasında geçen “Kürt Devleti’ni kurma” hususunda mektublaşmalarını.. Ve Kürdistan Teâli Cemiyeti Reisi Abdülkadir Beyefendi’nin, Bediüzzaman’ı kurduğu cemiyete girmesi için davet etmesine karşı, Bediüzzaman’ın sarfettiği sözleri.. Ve nihayet şark’ta şeyh Said hadisesiyle başlıyan olayda, Van dolaylarındaki Kürt âşiret reislerine çok sert çıkışlı cevabları ve saire, çokça göze çarpmaktadır. Adı geçen kitaplarda sözü edilen o rivayetler nakil yoluyla geldiği, yani şahısların birer ifade ve beyanları olarak vürud ettiği için, tarihî vesikalığı itibariyle “Ne mertebededir” diye üzerinde duruldu ve görüldü ki:
İlk evvela, merhum Eşref Edip’in 1965 senesinde yayınladığı “Risale-i Nur Muarızı Yazarların İsnatları Hakkında İlmî Bir Tâhlil” isimli kitabında mezkûr konular ele alınmış ve “Konsolidçi Asaf Bey halen hayattadır ve Bediüzzaman’ın Mevlanzade Rıf’at’a verdiği cevabî mektubu da kendisinde mevcuttur” diyordu. Merhum Eşref Edib, mezkûr kitabında”(29) Mevlanzade Rıf’at’ten bahsederken şöyle demektedir:
İlerdeki tahlilde görüleceği üzere, Ali Çavuş’tan edilen rivayet şekli, Merhum Molla Hamid’in rivayetinden çok farklı ve tamamen ayrı ve zıd şekildedir. Merhum Ali Çavuş’u gerçi biz de bir kaç kere dinlemişizdir. Anlatıldığı şekildeki, rivayeti ondan dinlemedik. Burada hemen şunu da belirtelim ki: Merhum Ali Çavuş celâlli ve cezbeli bir zat idi. Özellikle Hazret-i Üstâd ile ilgili hatıraları anlatırken; Üstâd’ın ismi geçtiği zaman daha çok celâllenir, adeta cezbeye gelirdi. Konuşurken, bağıra bağıra konuşurdu. Her ne ise ... Arapça bir darb-ı mesel vardır:
Türkçe meali: “Bir şeyi muhafaza ediyorum derken, bir çok şeyleri kaybediyorsun.”
Bu darb-ı mesel gibi, mevzumuzdaki meseleler, rivayetler anlatılırken; Hazret-i Üstâd’ın o gibi hadiselerden teberrisini anlatıyorum diye, öbür tarafta hem İslâmî itikadın, hem dinî gayretin nezâket ve hassasiyetini incitme şeklindeki bazı manevî hukukları çiğnemenin doğru bir iş olmaması gerektir kanaatındayız.
Hüseyin Paşa hadisesi münasebetiyle, Hazret-i Üstâd ile ilgili bir-iki şahs-ı aherin de aynı mevzuya benzer bir-iki rivayetleri de anlatılmaktadır. Mevzu’un müşterek tarafı olduğu için, bunları beraberce ele alarak biraz uzunca bir tahlili yapmak isteriz, şöyle ki:
Üstâd Bediüzzaman’ın vefatından dört-beş sene sonra, yani 1965’lerden başlayıp bugüne kadar yayınlanan bazı kitaplarda, Bediüzzaman’ın menfî kavmiyetçilik aleyhindeki rivayet yollu söz ve hatıraları anlatılmıştır. Bunların içinde özellikle Konsolidçi Asaf Bey’in bir rivayetiyle; Mevlanzade Rıf’at ve Bediüzzaman arasında geçen “Kürt Devleti’ni kurma” hususunda mektublaşmalarını.. Ve Kürdistan Teâli Cemiyeti Reisi Abdülkadir Beyefendi’nin, Bediüzzaman’ı kurduğu cemiyete girmesi için davet etmesine karşı, Bediüzzaman’ın sarfettiği sözleri.. Ve nihayet şark’ta şeyh Said hadisesiyle başlıyan olayda, Van dolaylarındaki Kürt âşiret reislerine çok sert çıkışlı cevabları ve saire, çokça göze çarpmaktadır. Adı geçen kitaplarda sözü edilen o rivayetler nakil yoluyla geldiği, yani şahısların birer ifade ve beyanları olarak vürud ettiği için, tarihî vesikalığı itibariyle “Ne mertebededir” diye üzerinde duruldu ve görüldü ki:
İlk evvela, merhum Eşref Edip’in 1965 senesinde yayınladığı “Risale-i Nur Muarızı Yazarların İsnatları Hakkında İlmî Bir Tâhlil” isimli kitabında mezkûr konular ele alınmış ve “Konsolidçi Asaf Bey halen hayattadır ve Bediüzzaman’ın Mevlanzade Rıf’at’a verdiği cevabî mektubu da kendisinde mevcuttur” diyordu. Merhum Eşref Edib, mezkûr kitabında”(29) Mevlanzade Rıf’at’ten bahsederken şöyle demektedir:
Yükleniyor...