Üstâd Hazretleri bunlara, Bitlis hadisesine katılanlara ettiği nasihatlarının mahiyeti neydi?

Bu mevzu’, şu kitabın ilgili yerinde kaydedilmiş olmakla beraber, burada münasebet geldiği için tekrar ediyoruz. Bizzat Üstâd’ın ifadesinden dinliyoruz:

“Eski Harb-i Umumi’den evvel ben Van’da iken, bazı dindar ve müttakî zatlar yanıma geldiler, dediler ki: “Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel bize iştirak et, biz bu reislere isyan edeceğiz.”

Ben de dedim: O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılınç çekemem ve size iştirak etmem dedim. O zatlar benden ayrıldılar, kılınç çektiler. Neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi...”

İşte şeyh Said’in hadisesinde de; Bitlis, Muş, Hakkâri, Ağrı ve Van dolaylarındaki bir çok şeyhler, hocalar ve aşiret reisleri, Üstâd Bediüzzaman’a müracaatlarında, onlara özetle, daha önceleri aynı gaye ve aynı his ile harekete geçen şeyh Selim’in adamlarına ettiği nasihatları aynen tekrarlamış, ikaz ve irşadda bulunmuştur. Hazret-i Üstâd’ın o kesin tavrı ve nasihatları sayesinde şeyh Said’in hareketi şark’ta umumileşmemiş, mevzi’î kalmıştı.

Evet, Hizanlı şeyh Selim’in hareketinin gaye ve hedefi ne idi ise, şeyh Said’in ki de aynen o idi. Üstâd Bediüzzaman her ikisinin de hareketini tasvib etmediği gibi, mevzi’î kalmalarına da sebeb olmuş, daha çok Müslüman kanı dökülmesine engel olmuştu.

Bu mes’elenin aslı bu merkezde olduğuna bir çok delil ve şâhid vardır. Az ilerde, Hazret-i Üstâd’ın bu dönem hayatını görmüş ve o zamanları yaşamış bir çok insanın ifadelerinden nümune için sâdece bir kaçının şahidliklerini ve mevzua dair hatıralarını göstermeye çalışacağız.

Bu şâhitliklerin kaydına geçmeden önce, merhum şeyh Said’in hareketinin asıl sebeb, mahiyet ve hareket noktasını tahlil etmek icab ediyor. Her ne kadar geçmiş, tarihe mal olmuş olan o hareketin kritiğiyle, mevzuumuz olan Üstâd Bediüzzaman’ın hayatı arasında bir ilgi mevcud değilse de, fakat dolaylı olarak Hazret-i Üstâd’ın o dönem hayatını bir nebze ilgilendirdiği için ve aynı hadise sebebiyle, kendisinin de suçsuz-sebepsiz menfaya gönderildiği cihetle, ona bir nebze temas ettiği için bilmünasebe, hem de hadisenin mevzuumuza temas eden ma’nevî hukukunun hakkını vermek için, hakkın bir emaneti olarak bu tahlilin - ister istemez-yapılması zaruretiyle karşı karşıya bulunmaktayız.

Yükleniyor...