İşte hadisenin hareket noktasının sebeb ve mahiyetiyle vuzuha kavuşturulmamış olmasından ve üstünde yapılan yorumların da meseleyi çetrefilleştirdiğinden dolayı; bu günki bölücü ta’bir edilen Kürtçülük akımı hadiseye sâhip çıkmakta ve şeyh Said’i -asılsız bir şekilde- kendilerine bir hareket lideri sayarak sâhib çıkmaktadırlar.
Bu mevzuda söz söyliyen tahrifçi ve eyyamcı tarihçilere bir sözümüz yoktur. Fakat bunların izinden gidip taklid yapan tahkiksiz dindar kesimin o tür telâkkileri, ma’nevi büyük mes’uliyetleri mucib olduğunu bilmeleri gerekli olduğu kanaatindeyim.
Evet, şeyh Said hadisesini, -Siyasî yaltaklanma içerisindeki eyyamcı tarihçiler gibi- mücerred bir Kürt isyanı veya ecnebî parmağı hesabına tahrikçi, bölücü bir oyuncak şeklinde anlayıp anlatanların sözlerinde tarihî hiç bir değer olmadığı kat’idir. Zira, eğer hadise anlatıldığı şekilde, Türklere karşı bir Kürt isyanı şeklinde olmuş olsaydı; Birinci Cihan Harbi’nin hemen akabinde daha çok fırsatlar var idi. Bir taraftan İngilizler İslâm âlemini bölük-pörçük etme plânını her tarafta tatbika koymuşlarken, Ruslar da Ermenilere sûrî bir istiklâliyet verdiği sıralar da, bazı Kürt reislerine de aynı şeyin va’di ortalıkta gezerken ve böylece zaman ve zemin tam müsaid olduğu bir zamanda teşebbüs edilmiş olması icab ederdi.
Halbuki bakıyoruz ki, hadise; Cumhuriyet Hükûmeti, tüm memleketin fedakâr insanlarının her türlü fedakârlıklarıyla kurulmuş ve memleket artık yabancı işgalcilerden temizlenmiş olduğu bir zamanda vuku’ buluyor. Böylece, şeyh Said hadisesinin geliş seyri kesinlikle bize bildirmektedir ki; onun hareketi, sâdece hükûmetin çıkarttığı bazı kanunlarına ve tutumlarına karşı
Yükleniyor...