Cinnileri dağıtan Bomba:
Merhum Molla Hamid Efendi’nin çok defa bize ve bir çok kimselere anlatmış olduğu bir hatırası da şöyledir:
“Bir gün yatsı namazına yakın bir vakitte, Hazret-i Üstâd bana: Aşağı da, dere dibinden biraz su getirmemi söyledi.
O günü hizmetinde yalnız ben vardım. Sair zamanlarda da korkumdan ben oraya gidemiyordum. Fakat bu defa başka kimse olmadığından korka korka dereye indim. Kaba su doldurup gelirken; Üstâd’ın kaldığı eski harabe sevma’anın yanından top sesi gibi bir ses geldi. Ben bir şey anlıyamadım. Yukarı çıktım, baktım ki; Hazret-i Üstâd oturmuş, tesbihat yapıyor. Tesbihini bitirdikten sonra, çok telâş ve hayretle: “Seyda, o ses neydi” dedim. “Ne sesi?.” diyerek hadiseyi gizlemeye çalıştı. Ben: Nasıl ne sesi? O top sesi gibi sesi duymadınız mı? dedim. Üstâd bu defa sükut geçerek bir cevab vermedi.
Sabah oldu, beni çağırdı, dedi ki: “Molla Hamid! Dün akşamki o büyük ses hadisesini sana anlatayım:
“şu kaldığımız harabe kilise, hayli zamandan beri kâfir cinnîlerin bir merkezi halindeymiş. Bizim burada okuduğumuz dualar, yaptığımız tesbihat, ma’nevî bir bomba gibi patlayıp onları dağıttı. İşte senin işittiğin ses, herhalde o ses imiş.” dedi.
Allah’a karşı haşyeti:
Hazret-i Üstâd, gerek Erek dağında, gerekse Nurşin camiinde pek çok ibadet eder, saatlerce dizleri üstünde kalırdı. Nurşin camiinde namaz tesbihatını yaparken, çok yavaş, kelime kelime, tane tane şekilde “Sübhanallah!.. Sübhanallah!.” derdi.
Bir gün ben duramadım, dedim ki: Bu şekil tesbihatı biz kimsede görmemişiz. Kimse bu tarzda tesbihat yapamaz.. böyle devam ederse cemaat hepsi kaçar.
Üstâd: “Kardeşim, benim bir başka işim yoktur ki... işim yalnız budur. Amma işi olanlar, benim gibi yapmıyabilirler, işine giderler” dedi.
İşte, Üstâd’ın böyle uzun süre dizlerinin ve ayaklarının üstünde oturmasından mütevellid, ayağının parmakları yaralanmış, iltihap bağlamıştı. Bir gün parmağının yarasını Molla Resûl’e göstererek, bir merhem sürmesini istedi. O esnada da, Molla Resûl ateş yakmakla meşguldü.
Molla Resûl, Üstâd’a karşı çok serbest ve nazı geçer olduğundan dedi: “Hepimiz Allah’tan korkuyoruz. Amma seninki ise, ödün patlıyor... bizim gibi biraz rahat otursan, ayağın yara almazdı.“ dedi.
Merhum Molla Hamid Efendi’nin çok defa bize ve bir çok kimselere anlatmış olduğu bir hatırası da şöyledir:
“Bir gün yatsı namazına yakın bir vakitte, Hazret-i Üstâd bana: Aşağı da, dere dibinden biraz su getirmemi söyledi.
O günü hizmetinde yalnız ben vardım. Sair zamanlarda da korkumdan ben oraya gidemiyordum. Fakat bu defa başka kimse olmadığından korka korka dereye indim. Kaba su doldurup gelirken; Üstâd’ın kaldığı eski harabe sevma’anın yanından top sesi gibi bir ses geldi. Ben bir şey anlıyamadım. Yukarı çıktım, baktım ki; Hazret-i Üstâd oturmuş, tesbihat yapıyor. Tesbihini bitirdikten sonra, çok telâş ve hayretle: “Seyda, o ses neydi” dedim. “Ne sesi?.” diyerek hadiseyi gizlemeye çalıştı. Ben: Nasıl ne sesi? O top sesi gibi sesi duymadınız mı? dedim. Üstâd bu defa sükut geçerek bir cevab vermedi.
Sabah oldu, beni çağırdı, dedi ki: “Molla Hamid! Dün akşamki o büyük ses hadisesini sana anlatayım:
“şu kaldığımız harabe kilise, hayli zamandan beri kâfir cinnîlerin bir merkezi halindeymiş. Bizim burada okuduğumuz dualar, yaptığımız tesbihat, ma’nevî bir bomba gibi patlayıp onları dağıttı. İşte senin işittiğin ses, herhalde o ses imiş.” dedi.
Allah’a karşı haşyeti:
Hazret-i Üstâd, gerek Erek dağında, gerekse Nurşin camiinde pek çok ibadet eder, saatlerce dizleri üstünde kalırdı. Nurşin camiinde namaz tesbihatını yaparken, çok yavaş, kelime kelime, tane tane şekilde “Sübhanallah!.. Sübhanallah!.” derdi.
Bir gün ben duramadım, dedim ki: Bu şekil tesbihatı biz kimsede görmemişiz. Kimse bu tarzda tesbihat yapamaz.. böyle devam ederse cemaat hepsi kaçar.
Üstâd: “Kardeşim, benim bir başka işim yoktur ki... işim yalnız budur. Amma işi olanlar, benim gibi yapmıyabilirler, işine giderler” dedi.
İşte, Üstâd’ın böyle uzun süre dizlerinin ve ayaklarının üstünde oturmasından mütevellid, ayağının parmakları yaralanmış, iltihap bağlamıştı. Bir gün parmağının yarasını Molla Resûl’e göstererek, bir merhem sürmesini istedi. O esnada da, Molla Resûl ateş yakmakla meşguldü.
Molla Resûl, Üstâd’a karşı çok serbest ve nazı geçer olduğundan dedi: “Hepimiz Allah’tan korkuyoruz. Amma seninki ise, ödün patlıyor... bizim gibi biraz rahat otursan, ayağın yara almazdı.“ dedi.
Yükleniyor...