Molla Hamid’in Müteferrik
Bir Kaç Hâtırası Daha
Üstâd’ın zamana verdiği ehemmiyet:
Zernebad suyu başında, eskiden çok sık ağaçlık vardı. Ağaçlar budanmamış oldukları için, dalları birbirine girmiş vaziyetteydi. Biz ağacın dalları üstünde Üstâd’ın oturup tesbihat yapması için köşk gibi bir şey yapmıştık. Üstâd oraya çıkar, münacâtlarını okurdu. Biz talebeler de, altta kalırdık. Üstâd yaz aylarında akşamları da orada oturur, kalırdı. Benim şahid olduğum kadarıyla, Hazret-i Üstâd’ın hiçbir anını boş geçirdiğini görmüyordum. Mutlaka bir işle meşgul olurdu. Ya okur, ya dua eder, ya namaz kılardı. Bazen misafiler geldiği zaman, onlarla da biraz meşgul olup alâkadar olurdu.
Gıybet ve yalana karşı nefreti:
“Üstâd, yanında kat’iyyen kimseyi gıybet ettirmezdi. En çok nefret ettiği şey, yalan ve gıybet idi.
Bir mezarın başındaki müşahedeleri:
Bana talebe arkadaşlarımdan Molla Resûl anlatmıştı:
“Biz Üstâd’la bir gün bir kaç talebesiyle birlikte bir mezarlıktan geçiyorduk. Üstâd talebelerine, yola devam etmelerini, kendisinin biraz mezarlıkta beklemek istediğini söyledi. Talebeler gidince, yanında sadece ben (Molla Resûl) kalmıştım. Benim yaşlı olmam hasebiyle kalmama bir şey demedi. Üstâd bir kabrin başında yarım saat kadar bekledi. Sonra yürüyerek yoluna devam etti.
Molla Resûl dedi: Ben Üstâd’a Kürtçe “Tu bı Hvade’kî.. Yani, Allah aşkına neden o kabrin başında beklediniz?” dedim. Benim bu ısrarım üzerine Üstâd çar û nâçar anlatmaya başladı:
“Saliha bir kadının türbesi idi o. Bu mübarek hanım, hayatta iken; zinete, süse ve boncuğa biraz düşkünmüş. Dünyada iken gerdanlığının ipi kırılmış, dağılan boncukları ipe dizmek için uğraşırken vefat etmiş. Kabrinde de hâlâ boncuk dizmekle meşgul.. ihtimal ki kıyamete kadar da onunla meşgul olacak. Belki kıyamet koptuğu zaman “Ah, ne kadar çabuk koptu kıyamet... Ben henüz boncuklarımı ipe dizdiremedim” diyecektir. İşte ben de bu manzarayı, Allah’ın kudret ve azametini seyretmek üzere baktım, bekledim” dedi.
Bir Kaç Hâtırası Daha
Üstâd’ın zamana verdiği ehemmiyet:
Zernebad suyu başında, eskiden çok sık ağaçlık vardı. Ağaçlar budanmamış oldukları için, dalları birbirine girmiş vaziyetteydi. Biz ağacın dalları üstünde Üstâd’ın oturup tesbihat yapması için köşk gibi bir şey yapmıştık. Üstâd oraya çıkar, münacâtlarını okurdu. Biz talebeler de, altta kalırdık. Üstâd yaz aylarında akşamları da orada oturur, kalırdı. Benim şahid olduğum kadarıyla, Hazret-i Üstâd’ın hiçbir anını boş geçirdiğini görmüyordum. Mutlaka bir işle meşgul olurdu. Ya okur, ya dua eder, ya namaz kılardı. Bazen misafiler geldiği zaman, onlarla da biraz meşgul olup alâkadar olurdu.
Gıybet ve yalana karşı nefreti:
“Üstâd, yanında kat’iyyen kimseyi gıybet ettirmezdi. En çok nefret ettiği şey, yalan ve gıybet idi.
Bir mezarın başındaki müşahedeleri:
Bana talebe arkadaşlarımdan Molla Resûl anlatmıştı:
“Biz Üstâd’la bir gün bir kaç talebesiyle birlikte bir mezarlıktan geçiyorduk. Üstâd talebelerine, yola devam etmelerini, kendisinin biraz mezarlıkta beklemek istediğini söyledi. Talebeler gidince, yanında sadece ben (Molla Resûl) kalmıştım. Benim yaşlı olmam hasebiyle kalmama bir şey demedi. Üstâd bir kabrin başında yarım saat kadar bekledi. Sonra yürüyerek yoluna devam etti.
Molla Resûl dedi: Ben Üstâd’a Kürtçe “Tu bı Hvade’kî.. Yani, Allah aşkına neden o kabrin başında beklediniz?” dedim. Benim bu ısrarım üzerine Üstâd çar û nâçar anlatmaya başladı:
“Saliha bir kadının türbesi idi o. Bu mübarek hanım, hayatta iken; zinete, süse ve boncuğa biraz düşkünmüş. Dünyada iken gerdanlığının ipi kırılmış, dağılan boncukları ipe dizmek için uğraşırken vefat etmiş. Kabrinde de hâlâ boncuk dizmekle meşgul.. ihtimal ki kıyamete kadar da onunla meşgul olacak. Belki kıyamet koptuğu zaman “Ah, ne kadar çabuk koptu kıyamet... Ben henüz boncuklarımı ipe dizdiremedim” diyecektir. İşte ben de bu manzarayı, Allah’ın kudret ve azametini seyretmek üzere baktım, bekledim” dedi.
Yükleniyor...