- Hayır, bilmiyorum.
- Öyle ise sana kim onu öldür dedi... Evet bu hayvanların yaradılış hikmetleri ta’dad ile bitmez. Sen onu öldürmekle hata etmişsin.“(14)
5- Erek Dağı’nda iken, kış mevsimi yaklaşıyordu. Eski harabe kilise de kışın kalmak zor olacaktı. Belki de mümkün olmıyacaktı. Üstâd bize emretti, toprak içinden mağara gibi bir yer kazmak suretiyle bir barınak yapalım dedi. Yerini de bize gösterdi. Eski harabe kilisenin karşı yamacında bir yerde... Biz kazmaya başladık, toprak altından çok karıncalar çıkıyordu, yuvaları imiş meğer. Üstâd geldi, baktı, gördü: “Bu karıncaları rahatsız etmeye hakkımız yok. Bir evi yapalım derken, diğer bir evi yıkmak olmaz” dedi ve bizi men’ etti. Başka bir yer kazmamızı emretti. Burada da yine karıncalar toprak altından çıktı. Üstâd yine gördü, bırakın dedi. Bir başka yere gidelim... Bu defa üçüncü bir yer kazmaya başladık, yine karıncalar çıkıyordu. Arkadaşım dedi: “şimdi yine Seyda gelir, bizi men’ eder. O buraya geleceği zaman, biz toprağı karıştıralım, geldiğinde karıncalar görünmesin ki, bu işi bitirelim. Yoksa bizi akşama kadar yer yer gezdirir.”
6- Erek’te kaldığımız günlerde Cuma namazları için beraber şehre inerdik. Yine böyle bir cuma günü şehre gelmiş, Cuma’yı kılmış dönüyorduk. Yolda Zernebad menba’ının alt yamaçlarında yürüyüp giderken, birden ne görelim, kocaman azgın çoban köpekleri dağdan koşarak bize doğru hücuma geçmişler. Ben de güya müdafaa için yerden bir kaç taş topladım. Üstâd: “Ne yapıyorsun?” dedi. Ben de, efendim dağdan bize doğru, dolu-dizgin gelen köpekleri görmüyor musun, kendimizi müdafaa etmiyelim mi, dedim.Üstâd gülerek: “Ayıp ayıp!.. At o taşları.” dedi. Ben taşları yere attım ne olacak diye bekledim. Köpekler bize tam yaklaşmışlardı. Üstâd elindeki şemsiyesini köpeklere doğru uzattı ve “Biz hain değiliz!.” dedi. Köpekler olduğu yerde durdular, hücumu ve havlamayı kestiler. Biz de yanlarından geçerek yolumuza devam ettik.”
- Öyle ise sana kim onu öldür dedi... Evet bu hayvanların yaradılış hikmetleri ta’dad ile bitmez. Sen onu öldürmekle hata etmişsin.“(14)
5- Erek Dağı’nda iken, kış mevsimi yaklaşıyordu. Eski harabe kilise de kışın kalmak zor olacaktı. Belki de mümkün olmıyacaktı. Üstâd bize emretti, toprak içinden mağara gibi bir yer kazmak suretiyle bir barınak yapalım dedi. Yerini de bize gösterdi. Eski harabe kilisenin karşı yamacında bir yerde... Biz kazmaya başladık, toprak altından çok karıncalar çıkıyordu, yuvaları imiş meğer. Üstâd geldi, baktı, gördü: “Bu karıncaları rahatsız etmeye hakkımız yok. Bir evi yapalım derken, diğer bir evi yıkmak olmaz” dedi ve bizi men’ etti. Başka bir yer kazmamızı emretti. Burada da yine karıncalar toprak altından çıktı. Üstâd yine gördü, bırakın dedi. Bir başka yere gidelim... Bu defa üçüncü bir yer kazmaya başladık, yine karıncalar çıkıyordu. Arkadaşım dedi: “şimdi yine Seyda gelir, bizi men’ eder. O buraya geleceği zaman, biz toprağı karıştıralım, geldiğinde karıncalar görünmesin ki, bu işi bitirelim. Yoksa bizi akşama kadar yer yer gezdirir.”
6- Erek’te kaldığımız günlerde Cuma namazları için beraber şehre inerdik. Yine böyle bir cuma günü şehre gelmiş, Cuma’yı kılmış dönüyorduk. Yolda Zernebad menba’ının alt yamaçlarında yürüyüp giderken, birden ne görelim, kocaman azgın çoban köpekleri dağdan koşarak bize doğru hücuma geçmişler. Ben de güya müdafaa için yerden bir kaç taş topladım. Üstâd: “Ne yapıyorsun?” dedi. Ben de, efendim dağdan bize doğru, dolu-dizgin gelen köpekleri görmüyor musun, kendimizi müdafaa etmiyelim mi, dedim.Üstâd gülerek: “Ayıp ayıp!.. At o taşları.” dedi. Ben taşları yere attım ne olacak diye bekledim. Köpekler bize tam yaklaşmışlardı. Üstâd elindeki şemsiyesini köpeklere doğru uzattı ve “Biz hain değiliz!.” dedi. Köpekler olduğu yerde durdular, hücumu ve havlamayı kestiler. Biz de yanlarından geçerek yolumuza devam ettik.”
Yükleniyor...