“Dün gece, geç vakitte ben kalkmış, elbisemi giyiyordum. Açık kapıdan bir hayvan girdi. Ben evvela köpek zannettim. Sonra bana doğru geldi, baktım ki kurt... o zaman düşündüm, bu hayvanın niyeti nedir acaba? Karşımda durarak bana bakmaya başladı. Yarım saat kadar durdu. 0 bana, ben de ona baktım. Sonra çekilip gitti.
Ben onun halini şöyle tefsir ediyorum; lisan-ı hal ile diyordu ki: “Bu kadar zamandır senin yanında durdum, bana bir ikramda bulunmadın. Öyle ise ben de sana minnet etmiyorum, işte gidiyorum. Rezzak-ı Hakiki’nin sofrasında rızkımı arayacağım.”
Bu kurt hadisesi münasebetiyle, bir gün ben Üstâd’a kurtlardan çok korktuğumu söylediğimde, Üstâd: “Kardeşim bak, eğer bu yırtıcı hayvanların dizginini Allah yed-i kudretinde tutmasaydı ve başı boş olsalardı, bizim burada onlara karşı koyacak bir silâhımız da olmadığına göre, bizi her zaman gelip parçalayabilirlerdi. Fakat her şeyin olduğu gibi, bu hayvanatın dizginleri Allah’ın elindedir. Kendi başlarına hiç bir şey yapamazlar” şeklinde bir ders yapmıştı.
4- Bir gün Üstâd bizlere: “Ben tesbihatımla meşgul olacağım, siz gidin dolaşın” demişti. Biz çıktık, dolaşmaya başladık.. Bir kaya üstüne çıkmış bir kertenkele gördüm. Onu bir taşla öldürdüm. Dönüşümüzde Üstâd: Nerelere gittiğimizi, neler yaptığımızı sordu. Biz de anlattık. Ayrıca ben bir kertenkele öldürdüğümü söyledim. Üstâd buna çok üzüldü.. Ve bana “Sen kendi evini başına yıkmışsın” dedi.
Ben de, bizde yedi kertenkele öldürmenin bir hac sevabı kadar sevabı olacağını söylerler dedim. Bu defa Üstâd: “Otur da meseleyi muhakeme edelim. Kim haklı, kim haksız...” Oturduk, Üstâd bana “şimdi ben sorayım, sen de cevab ver.” dedi ve:
- 0 hayvan sana saldırdı mı?
- Hayır...
- Elinden bir şeyini aldı mı?
- Hayır...
- Senin mülkünde, tarlanda mı geziyordu?
- Hayır...
- 0 hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?
- Hayır...
- Onu sen mi halk ettin?
- Hayır...
- Bu hayvanların ne için yaratıldıklarını, yani yaratılış vazifelerini
biliyor musun?
- Hayır...
- Bu hayvanı yaratan Halık, onu senin öldürmen için mi yaratmış?
Ben onun halini şöyle tefsir ediyorum; lisan-ı hal ile diyordu ki: “Bu kadar zamandır senin yanında durdum, bana bir ikramda bulunmadın. Öyle ise ben de sana minnet etmiyorum, işte gidiyorum. Rezzak-ı Hakiki’nin sofrasında rızkımı arayacağım.”
Bu kurt hadisesi münasebetiyle, bir gün ben Üstâd’a kurtlardan çok korktuğumu söylediğimde, Üstâd: “Kardeşim bak, eğer bu yırtıcı hayvanların dizginini Allah yed-i kudretinde tutmasaydı ve başı boş olsalardı, bizim burada onlara karşı koyacak bir silâhımız da olmadığına göre, bizi her zaman gelip parçalayabilirlerdi. Fakat her şeyin olduğu gibi, bu hayvanatın dizginleri Allah’ın elindedir. Kendi başlarına hiç bir şey yapamazlar” şeklinde bir ders yapmıştı.
4- Bir gün Üstâd bizlere: “Ben tesbihatımla meşgul olacağım, siz gidin dolaşın” demişti. Biz çıktık, dolaşmaya başladık.. Bir kaya üstüne çıkmış bir kertenkele gördüm. Onu bir taşla öldürdüm. Dönüşümüzde Üstâd: Nerelere gittiğimizi, neler yaptığımızı sordu. Biz de anlattık. Ayrıca ben bir kertenkele öldürdüğümü söyledim. Üstâd buna çok üzüldü.. Ve bana “Sen kendi evini başına yıkmışsın” dedi.
Ben de, bizde yedi kertenkele öldürmenin bir hac sevabı kadar sevabı olacağını söylerler dedim. Bu defa Üstâd: “Otur da meseleyi muhakeme edelim. Kim haklı, kim haksız...” Oturduk, Üstâd bana “şimdi ben sorayım, sen de cevab ver.” dedi ve:
- 0 hayvan sana saldırdı mı?
- Hayır...
- Elinden bir şeyini aldı mı?
- Hayır...
- Senin mülkünde, tarlanda mı geziyordu?
- Hayır...
- 0 hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?
- Hayır...
- Onu sen mi halk ettin?
- Hayır...
- Bu hayvanların ne için yaratıldıklarını, yani yaratılış vazifelerini
biliyor musun?
- Hayır...
- Bu hayvanı yaratan Halık, onu senin öldürmen için mi yaratmış?
Yükleniyor...