Bir defasında, burada bize kıyamet alâmetlerinden bahsetti. Sonra Van gölüne bakarak; Yunus Aleyhisselâm’ın balığın karnına düşüşünü anlattı. Onun vaziyetiyle bizim bu zamandaki vaziyetimizi mukayese etti. Manevî halimizi Yunus Aleyhisselâm’ın balığın karnındaki vaziyetine benzetti. Dersin sonunda da hep beraber üç yüz def’a ayetini okuduk.

Biz Üstâd’ın yanında ve hizmetinde bulunduğumuz zamanlar dünyayı unutur, sanki başka bir âlemde yaşardık. şimdi ancak onun bıraktığı eserleri olan nurları okumakla, hatıralarını yâd etmekle hasret ateşini bir parça söndürüyoruz.

Hazret-i Üstâd’ın bir şemsiyesi vardı. Onu yanından hiç eksik etmezdi. Harama bakmamak ve kimsenin de kendisine nazar etmemesi için ekser zamanlar onu kullanırdı. Yürürken sür’atle yürür, arkasından yetişmek çok zordu.

Zaman zaman bize şunları söylerdi:

“Cenab-ı Hakk’a iltica edin, fena şeyler olacak...” bizler açıklamasını isterdik. “şimdi müsaade yoktur” diye cevab verirdi..”(8)

İkincisi: Van’lı Fahreddin Pişiricigil’dir. Bu zat da Üstâd’ı 1923-1924 yıllarında Van’da görmüş, bilâhare ilim tahsil ederek, âlim olmuş, vâiz olmuştur. Hayatının son günlerini İstanbul’da emekli vaiz olarak geçirmektedir. Hatıraları şöyledir:

“Benim 1923 Ağustosu’nda Van’da Üstâd Hazretleri’yle ilk görüşmem şöyle olmuştu: Altı-yedi yaşlarında idim. Bir gün bir camiin kapısının yanından geçiyordum. şal-şapikli, hançerli bir zatı(9) Cami’ kapısında gördüm. Ramazan ayı idi, iftara yarım saat kadar kalmıştı. Ben ona bakınca, o da bana baktı ve bana: “Aziz kardeşim, bugün iftarı yanımda aç!” Ben ise, anneme haber vermeden olmaz, dedim. Peki öyle, ise; git annenden izin al gel. Ben ilerledim, bir adam gördüm, sordum: “Amuca şu cami’deki hançerli, kamalı adam kimdir?” dedim. O adam, “Ha, oğlum o Bediüzzaman’dır.” Eve gittim, anneme söyledim ve “İsmine Bediüzzaman” diyorlar, deyince annem: “Oğlum hemen git, fakat yatsı zamanında eve ulaş!” ben de, peki, dedim ve camiye gittim. İftar oldu, yemekler kondu. Kendisi mevcut cemaatın her birisine, sofranın bir tarafına oturmasını işaret etti. Cemaat oturdu. Bana da: “Kardeşim sen benimle mi, yoksa bu zatlardan istediğin birisiyle mi yemek istersin?” dedi. Halbuki onun önündeki yemek yalnız

Yükleniyor...