Bu mes’elenin güneş gibi izahları, Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin hem eski, hem de yeni eserlerinde mevcuttur, herkes görebilir. Burada bu mes’elenin izahını bu işaretlerle iktifa edip, kısa kesiyor ve ilgili yerlere ve hususiyle Risale-i Nur’un 26. Mektubu’nun Üçüncü Mebhası olan Milliyet Risalesi’ne ve 29. Mektubun 4. kısmının 4. desisesine havale ederiz.

Üstâd Bediüzzaman ve Türk Milleti

Milliyetçilik bahsiyle yakından ilgili ve mevzuun devamı niteliğinde olan Türk Milleti ve Bediüzzaman’ın ona karşı tutumunu bir mes’ele halinde bahsimize bir hatime yapmak isteriz:

Evet, “Türk Milleti” denince, İslâm dini ile müşerref olmadan önceki vahşet ve bedeviyet ve çapulcu devirlerindeki Türklerin Türklüğü murad değildir. Yahut da bazı ırkçı Türkçülerin iddia ettikleri gibi; Tatarını, Moğolunu, Kırgızını, Tâcikini ve saireyi Müslüman olsun olmasın hepsini Türk eden, Türk bilen, hatta kâfir olan Cengiz(96) ve Hülâgûları Moğol oldukları ve kâfir bulundukları ve en başta Türkler olmak üzere sair İslâm milletlerine büyük darbeler vurdukları halde; yine de “Türktür” deyip onlarla iftihar eden menfi Türkçülüğü de elbetteki murad değildir. Belki İslâm dini ile müşerref olduktan sonra, İslâm dini için yaptıkları hizmet ve ettikleri fedakârlık ve cansiperane başardıkları askerlik ve kahramanane fütûhat gibi, Müslüman Türklerin mazhar oldukları büyük inayet ve yüce mazhariyetleri itibariyle ve yüksek haslet ve seciyeleri haysiyetiyle bir Türk milleti muraddır.

İşte sayılan bu noktalardan dolayı, tüm İslâm milletleri Türklere mezkûr mazhariyet ve seciyelerinden dolayı minnettar ve muhabbettar oldukları gibi, bilhassa din hamiyetini ve din milliyetçiliğini, namus ve gayretini taşıyan hangi milletten olursa olsun, her bir hamiyetperver Müslüman; Türklere karşı muhabbet beslemekte ve takdir etmektedir.. Ve böyle de olması lâzımdır.

İşte Türklerin ihsan-ı ilâhî ile mazhar oldukları mezkûr şanlı imtiyazlarından dolayı, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi de, belki herkesten daha çok, Türk milletine karşı fazla alâka, sevgi ve uhuvvet hissiyle takdirkârlık içinde bulunmuş ve bütün hayatında bu hissini her şeye rağmen muhafaza etmiştir. Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Türklere karşı; İslâm dinine büyük hizmetlerinden ötürü mezkûr muhabbet ve takdir hissini en samimi şekilde muhafaza ederken de; hadis-i şerifle, kebairden sayıldığı sabit olan “Mensub olduğu milletini, âba’ ve ecdadını inkâra”(97) tevessül etmemiştir. Bu hadis-i şerif Müslüman Türklerin lisanında: “Aslını inkâr eden haramzadedir.”

Yükleniyor...