zarureti yoktur. Çünkü malûmdur, bedihidir. Burada biz, Millet veya Milliyet tabirlerinin örfi mefhumları üzerinde durmak istiyoruz.
Evet, milliyetçiliğin örfi manası itibariyle yukarda saydığımız ma’naların, dünya hayatına bakan kısımları, daha çok içtimaî hayatı ilgilendirmektedir. Bu i’tibarla, bilhassa içtimaî hayatla ilgilenen insanların hamiyetperverliklerinin icab ettirdiği bazı hizmet ve fedakârlıkları ister.
Üstâd Bediüzzaman Hazretleri de, özellikle içtimaî hayat ile ilgilendiği zamanlarında, millet ve milliyet hamiyetkârlığından çok kere bahsettiği, hatta böylesi bir milliyetçiliğin uhrevî bir ibadet ve fazilet olduğunu söylemiş(92) ve o zamanlar bu hissi uyandırmak için bazı hitabelerle telkinatta bulunmuştur.
Fakat acaba Bediüzzaman’ın uyandırmak istediği şeyle gayesi ne idi? Hangi maksat için idi?.. ve uyandırdıktan sonra onunla neyi yapmak, hangi hedefe ulaşmak istiyordu?.. gibi mevzuumuzun temelini teşkil eden istifhamların vuzuha kavuşturulmasıyla, bence hakikat ortaya çıkmış olabilir. Gerçi bu mes’ele, bu kitabın ilgili bölümlerinde zaman zaman çeşitli vesilelerle ele alınmış, şeksiz ve şüphesiz anlaşılmış ise de, burada yine de Bediüzzaman’ın hayatının ilk gençlik devresinde; evvela doğup büyüdüğü bölge olan şark vilâyetlerinde yaşıyan Kürd milletinden başlamak üzere, sonra Türkleri ve Arapları da, o zaman ilk iş olarak milliyet fikriyle uyandırmak için, mâzideki şerefli tarihlerinden ve ecdadlarının İslâm dinine ettikleri büyük kahramanlık ve hizmetlerinden misaller vererek uyandırmak istediğini görüyoruz. İşte acaba bu meselenin gerçek manası ve hakikatı nedir diye az ilerde üstünde durmaya çalışacağız.
Evet, Bediüzzaman’ın gençlik devresinde, şam’da verdiği muazzam hutbesinin şu cümleleri, bu mevzuun hakikatini ve meselenin asliyetini çok orjinal bir şekilde hülâsa edip gün ışığına çıkarmaktadır:
“...Bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir. Bazılarımızdaki dikkatsizlikten ve ecnebilerin zararlı seciyelerini almamızdan; kuvvetli ve kudsî İslâmî milliyetimizle beraber, herkes “Nefsî Nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle; ve menfaat-i şahsiyesini düşünmekle; bin adam, bir adam hükmüne sukût eder. Yani: “Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil.. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Ebna-yı cinsini mülâhazaya mecburdur...”(93)
Evet, milliyetçiliğin örfi manası itibariyle yukarda saydığımız ma’naların, dünya hayatına bakan kısımları, daha çok içtimaî hayatı ilgilendirmektedir. Bu i’tibarla, bilhassa içtimaî hayatla ilgilenen insanların hamiyetperverliklerinin icab ettirdiği bazı hizmet ve fedakârlıkları ister.
Üstâd Bediüzzaman Hazretleri de, özellikle içtimaî hayat ile ilgilendiği zamanlarında, millet ve milliyet hamiyetkârlığından çok kere bahsettiği, hatta böylesi bir milliyetçiliğin uhrevî bir ibadet ve fazilet olduğunu söylemiş(92) ve o zamanlar bu hissi uyandırmak için bazı hitabelerle telkinatta bulunmuştur.
Fakat acaba Bediüzzaman’ın uyandırmak istediği şeyle gayesi ne idi? Hangi maksat için idi?.. ve uyandırdıktan sonra onunla neyi yapmak, hangi hedefe ulaşmak istiyordu?.. gibi mevzuumuzun temelini teşkil eden istifhamların vuzuha kavuşturulmasıyla, bence hakikat ortaya çıkmış olabilir. Gerçi bu mes’ele, bu kitabın ilgili bölümlerinde zaman zaman çeşitli vesilelerle ele alınmış, şeksiz ve şüphesiz anlaşılmış ise de, burada yine de Bediüzzaman’ın hayatının ilk gençlik devresinde; evvela doğup büyüdüğü bölge olan şark vilâyetlerinde yaşıyan Kürd milletinden başlamak üzere, sonra Türkleri ve Arapları da, o zaman ilk iş olarak milliyet fikriyle uyandırmak için, mâzideki şerefli tarihlerinden ve ecdadlarının İslâm dinine ettikleri büyük kahramanlık ve hizmetlerinden misaller vererek uyandırmak istediğini görüyoruz. İşte acaba bu meselenin gerçek manası ve hakikatı nedir diye az ilerde üstünde durmaya çalışacağız.
Evet, Bediüzzaman’ın gençlik devresinde, şam’da verdiği muazzam hutbesinin şu cümleleri, bu mevzuun hakikatini ve meselenin asliyetini çok orjinal bir şekilde hülâsa edip gün ışığına çıkarmaktadır:
“...Bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir. Bazılarımızdaki dikkatsizlikten ve ecnebilerin zararlı seciyelerini almamızdan; kuvvetli ve kudsî İslâmî milliyetimizle beraber, herkes “Nefsî Nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle; ve menfaat-i şahsiyesini düşünmekle; bin adam, bir adam hükmüne sukût eder. Yani: “Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil.. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Ebna-yı cinsini mülâhazaya mecburdur...”(93)
Yükleniyor...