Ezcümle Mısır’lı meşhur tarihçi ve usulcü Ebu Zehre’nin yazdığı İmam-ı Malik Hazretleri’nin hayatının mukaddemesi yeterli şahittir
Nedenİslâm Hükûmeti?
Bu mevzuun, yani “Bediüzzaman’ın şeriat anlayışı” bölümünün safhaları içinde göze çarpan en önemli bir nokta da şudur:
Gerek Eski Said dönemindeki İttihad ve Terakki Hükûmetleri için, gerekse Yeni Said dönemi olan Cumhuriyet Hükûmetleri için, hep İslâm Hükûmeti diye vasıflandırmıştır. Diyelim, İttihad ve Terakki Hükûmetleri zamanında İslâm kanunları hükûmet icraatında kemaliyle hüküm-ferma değildi ise de, millî an’ane, İslâm şeairi vesaire gibi her şey, Osmanlı ülkesi dahilindeki İslâm topluluğu içinde revaçta, tatbikte olduğu ve buna mani’ bir kanun ve hüküm bulunmadığı için, milleti idare eden o zamanki hükûmetlere “İslâm Hükûmeti” denilebilirdi. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetlerinin benimsediği prensibler ise, dini devlet işinden tamamen ayıran bir lâiklik modelini benimsemiş, dinin bir çok müesseselerini kapatmış, din eğitimini yasaklamış ve bir çok İslâm şeairini de kaldırmıştır. Dinin sadece ibadet kısımlarının çok zayıf bazı taraflarını din ve ibadet hürriyeti adı altında yarı serbestlik içinde bırakmıştı. İslâm dinini Hıristiyanlık dinine benzeterek, sadece vicdanda “Kul ile Allah arasında bir muamele” tarzında anlamış ve öyle de tatbikata girişmişti. Halbuki bunlar, İslâm dininin, küll halinde ve bölünmez olarak hayat nizamını da içine alan dünya ve ahireti kaplıyan İlâhî bir nizam olduğunun farkında değildiler.
Cumhuriyet Hükûmetleri dinin sadece bir ibadet kısmını da yarı bir serbestiyet şeklinde bırakmıştı dedik. Çünkü İslâm dininin sadece bir ibadet bölümünü de ele alsak, çok geniştir, kendine has nizamları vardır. Meselâ: İslâm dinine mensub kimselerin; o dinin sâlikleri olduğunu gösteren alâmetlerinden olan kisve hususunu da içine alır. Halbuki İslâm milletlerine mahsus kisve, kıyafet kanunuyla mer’iyyeti ortadan kalkmış ve zedelenmişti.. Ezan-ı Muhammedi’nin şekline müdahale ve saire gibi...
İşte bütün bu menfi icraat ve uygulamalara rağmen, Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri bu milleti idare edenlerin, yani yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir milletin evladından müteşekkil bir hükûmetin efradının yekününe “İslâm Hükûmeti” demiştir.
Halbuki görüyoruz, herkesten daha çok bu din için eza ve cefaya, hapis ve menfalara maruz kalan Bediüzzaman Hazretleri’dir. Hükûmet ise, dini dünyadan ayıran (Laiklik) prensibini benimsiyen bir hükûmet modelidir. O halde, acaba neden Bediüzzaman gibi bir allame-i küll, bir din mücahidi,
Nedenİslâm Hükûmeti?
Bu mevzuun, yani “Bediüzzaman’ın şeriat anlayışı” bölümünün safhaları içinde göze çarpan en önemli bir nokta da şudur:
Gerek Eski Said dönemindeki İttihad ve Terakki Hükûmetleri için, gerekse Yeni Said dönemi olan Cumhuriyet Hükûmetleri için, hep İslâm Hükûmeti diye vasıflandırmıştır. Diyelim, İttihad ve Terakki Hükûmetleri zamanında İslâm kanunları hükûmet icraatında kemaliyle hüküm-ferma değildi ise de, millî an’ane, İslâm şeairi vesaire gibi her şey, Osmanlı ülkesi dahilindeki İslâm topluluğu içinde revaçta, tatbikte olduğu ve buna mani’ bir kanun ve hüküm bulunmadığı için, milleti idare eden o zamanki hükûmetlere “İslâm Hükûmeti” denilebilirdi. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetlerinin benimsediği prensibler ise, dini devlet işinden tamamen ayıran bir lâiklik modelini benimsemiş, dinin bir çok müesseselerini kapatmış, din eğitimini yasaklamış ve bir çok İslâm şeairini de kaldırmıştır. Dinin sadece ibadet kısımlarının çok zayıf bazı taraflarını din ve ibadet hürriyeti adı altında yarı serbestlik içinde bırakmıştı. İslâm dinini Hıristiyanlık dinine benzeterek, sadece vicdanda “Kul ile Allah arasında bir muamele” tarzında anlamış ve öyle de tatbikata girişmişti. Halbuki bunlar, İslâm dininin, küll halinde ve bölünmez olarak hayat nizamını da içine alan dünya ve ahireti kaplıyan İlâhî bir nizam olduğunun farkında değildiler.
Cumhuriyet Hükûmetleri dinin sadece bir ibadet kısmını da yarı bir serbestiyet şeklinde bırakmıştı dedik. Çünkü İslâm dininin sadece bir ibadet bölümünü de ele alsak, çok geniştir, kendine has nizamları vardır. Meselâ: İslâm dinine mensub kimselerin; o dinin sâlikleri olduğunu gösteren alâmetlerinden olan kisve hususunu da içine alır. Halbuki İslâm milletlerine mahsus kisve, kıyafet kanunuyla mer’iyyeti ortadan kalkmış ve zedelenmişti.. Ezan-ı Muhammedi’nin şekline müdahale ve saire gibi...
İşte bütün bu menfi icraat ve uygulamalara rağmen, Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri bu milleti idare edenlerin, yani yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir milletin evladından müteşekkil bir hükûmetin efradının yekününe “İslâm Hükûmeti” demiştir.
Halbuki görüyoruz, herkesten daha çok bu din için eza ve cefaya, hapis ve menfalara maruz kalan Bediüzzaman Hazretleri’dir. Hükûmet ise, dini dünyadan ayıran (Laiklik) prensibini benimsiyen bir hükûmet modelidir. O halde, acaba neden Bediüzzaman gibi bir allame-i küll, bir din mücahidi,
Yükleniyor...