1- Malûmdur, Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve kanunları İslâm dini nizam ve düsturları dışında, Avrupa kanunlarından alındığı, özellikle ceza hukuku tamamen Avrupa kanunlarından iktibas edildiği halde; İlahî nizam olan İslâmiyet kanunlarını terk edip, tatbik etmiyen, başka beşerî kanunlarla milleti yönetenlerin ve bunlarla insanların hukukunu vermenin hakiki adalet olamıyacağını.. Hatta öylesi bir adaleti, abdestsiz şimale doğru namaz kılmasına benzettiği halde; bazı munsif savcıların vazifeleri, hukuk-u umumiye olmakla bir cihetle, hukukullah manasında olduğunu ifade eden Üstâd Bediüzzamanın şu fetvasıdır:
“... Müdde-i umumilerin bir kısmı, vazifeleri olan hukuk-ı umumiyenin müdafaası, hukukullah nev’inden olduğu cihetle, bana karşı şiddet değil, bilâkis hakikî adalet noktasında umum İslâmiyet’e ve belki insaniyete de menfaatı olan Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyesi cihetiyle; şiddeti bırakıp kader-i İlâhiyye’nin şefkat tokadına bakar gibi zâhiren ta’zib, hakikaten yardım hükmüne geçtiği için, ben de bu sırr-ı azim münasebetiyle bütün böyle müdde-i umumilere karşı bir dostluk ve dua etmek vaziyetini aldım. Zahiren bana karşı şiddet-i hüküm görünen halet, o hizmet-i imaniyeye bir ilânname hükmüne geçti. Ben de şimdi onlara hukuk-u ammenin, hukukullah hükmüne geçtiğini bilenlere umumen selam ve dua ediyorum.. Bana olan şiddetlerini umumen helâl ediyorum.”(88)
2- Demokrat Hükümeti de icraatını eski anayasaya göre yürüttüğü ve fakat C.P iktidarından çok farklı olarak, anayasanın yumuşak ve hürriyete doğru çekilebilir taraflarıyla, tam bir demokratik sisteme doğru yürütmeye azmettikleri için; Hazret-i Üstâd onların hürriyete doğru yol açan bu hareketlerini bir İslâm milliyetçiliğini, hükümetlerini de bir İslâm hükümeti tarzında kabul ederek, ma’nevî bir ihtara binaen talebelerine şöyle bir beyanda bulunmuşlardı:
“Kardeşlerim! Sizce münasib ise, başvekile ve dindar meb’uslara verilmek üzere, ihtara binaen yazdırılmış gayet ehemmiyetli bir hakikattır: Mukaddeme: Kırk seneye yakın siyaseti terk ettiğimden ve ekser hayatım bir nev’i inzivada geçtiğinden, hayat-ı içtimaiye ve siyasiye ile meşgul olmadığımdan, büyük bir tehlikeyi göremiyordum. Bu günlerde o tehlikenin hem millet-i İslâmiye’ye ve hem de bu memleket ve hükûmet-i İslâmiye’ye büyük bir zarar vermeye zemin hazırlanmakta olduğunu hissettim. Mecburiyetle İslâm milliyeti ve hâkimiyeti ve memleketin selâmeti için ehl-i siyaset ve cem’iyet-i beşeriyeye hamiyet ile çalışanlar için, bana mânevî bir ihtar edildiğinden üç noktayı beyan edeceğim...”(89)
“... Müdde-i umumilerin bir kısmı, vazifeleri olan hukuk-ı umumiyenin müdafaası, hukukullah nev’inden olduğu cihetle, bana karşı şiddet değil, bilâkis hakikî adalet noktasında umum İslâmiyet’e ve belki insaniyete de menfaatı olan Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyesi cihetiyle; şiddeti bırakıp kader-i İlâhiyye’nin şefkat tokadına bakar gibi zâhiren ta’zib, hakikaten yardım hükmüne geçtiği için, ben de bu sırr-ı azim münasebetiyle bütün böyle müdde-i umumilere karşı bir dostluk ve dua etmek vaziyetini aldım. Zahiren bana karşı şiddet-i hüküm görünen halet, o hizmet-i imaniyeye bir ilânname hükmüne geçti. Ben de şimdi onlara hukuk-u ammenin, hukukullah hükmüne geçtiğini bilenlere umumen selam ve dua ediyorum.. Bana olan şiddetlerini umumen helâl ediyorum.”(88)
2- Demokrat Hükümeti de icraatını eski anayasaya göre yürüttüğü ve fakat C.P iktidarından çok farklı olarak, anayasanın yumuşak ve hürriyete doğru çekilebilir taraflarıyla, tam bir demokratik sisteme doğru yürütmeye azmettikleri için; Hazret-i Üstâd onların hürriyete doğru yol açan bu hareketlerini bir İslâm milliyetçiliğini, hükümetlerini de bir İslâm hükümeti tarzında kabul ederek, ma’nevî bir ihtara binaen talebelerine şöyle bir beyanda bulunmuşlardı:
“Kardeşlerim! Sizce münasib ise, başvekile ve dindar meb’uslara verilmek üzere, ihtara binaen yazdırılmış gayet ehemmiyetli bir hakikattır: Mukaddeme: Kırk seneye yakın siyaseti terk ettiğimden ve ekser hayatım bir nev’i inzivada geçtiğinden, hayat-ı içtimaiye ve siyasiye ile meşgul olmadığımdan, büyük bir tehlikeyi göremiyordum. Bu günlerde o tehlikenin hem millet-i İslâmiye’ye ve hem de bu memleket ve hükûmet-i İslâmiye’ye büyük bir zarar vermeye zemin hazırlanmakta olduğunu hissettim. Mecburiyetle İslâm milliyeti ve hâkimiyeti ve memleketin selâmeti için ehl-i siyaset ve cem’iyet-i beşeriyeye hamiyet ile çalışanlar için, bana mânevî bir ihtar edildiğinden üç noktayı beyan edeceğim...”(89)
Yükleniyor...