hadisesinden üç yıl önce, Barla’da te’lif etmiş olduğu Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Yedinci Kısmı’nın Birinci Sual ve Cevabı’nda “Ezan-ı Muhammedî gibi İslâmî şeair’in tağyirine teşebbüs edenlerin fetvacıları olan bazı bedbaht Ulemâ-i Sû-un fetvalarına karşı en sert şekilde cevab verdiği halde, Türkiye’nin durumunun -Ne olursa olsun, kimler idare ederse etsin- Bir İslâm diyarı olduğunu ve hiç bir zaman Dar-ül Harb olamıyacağını, dolayısıyla o gibi fetvaların Türkiye dairesinde mesağ olamıyacağını kesinlikle ve Ulema-yı İslâm’ın ekseriyet-i mutlakasının reylerine dayanarak kat’î kanaatıyla ileri sürmüştür. Oraya müracaat edilebilir.
Hem Mesela: 1946/47 yıllarında Emirdağı’nda, her gün ayrı bir bahane ile ta’zib edilmekte iken, hatta bedbaht bir kaymakamın Hükûmet koltuğunda alenî olarak: “Said’in vücudu ortadan kalkmalıdır” dediği zamanlarda, bunlar hep onun din âlimliği, din mücahidliği, iman ve Kur’ân hizmetkârlığına karşı icra edilmekteydi. Bir serseri bekçi başı eliyle, en müthiş bir zehirle zehirlenip ölüm döşeğinde koma halinde kıvranmakta iken bile; “Bir gece sabaha kadar yanında nöbet bekleyip göz yaşları içinde Üstâdlarına dikkat eden iki talebesi” diyor:
“Sabaha yakın gözleri kapalı olduğu halde doğruldu.. Ellerini Dergâh-ı ilâhiyeye açıp, yavaş bir ses ile, bir kaç kelime ile; Risale-i Nur hizmetinin inkişafına ve talebelerinin iman selâmetine (Ve şu aldanmış gâfil insanların hidayetine)(83) dua etti. Sonra bayılmış vaziyette yatağına düştü.”(84)
Hazret-i Üstâd’ın bu hali; Resulullah Efendimizin (A.S.M.) Uhud harbinde, müşrikler tarafından atılan taşlara müsab olan mübarek dişlerinin kırıldığı ve kanı aktığı andaki gösterdiği tavır ve yaptığı duaya ittibaen olmuştur.
Aynı Mevzu’un Başka Örnekleri
Bu mevzu’ ile ilgili olarak bir kaç örnek de Hazret-i Üstâd’ın 1947-1960 yılları arasında, Yeni Said’in, iki tür hayat safhasındaki davranış ve beyanlarından arz edelim:
1- İstilâ eden ve dinin zarar ve zıddına taammüm eden bid’atlar içerisinde talebelerinin tarz-ı hareketlerinin ne olacağı hakkındaki fetvası:
“...Risale-i Nur dairesi içinde yeni Ezan okuyanlar ve imamlar çoktur. Bid’alara kalben taraftar olmamak yeter. Umum İslâm’ın ma’bedi olan câmi’ler, ehl-i bid’aya bırakılmaz. Gerçi İmam-ı Rabbanî gibi bazı zatlar demişler ki: “Bid’a olan yerlere girmeyiniz!..” Fakat o zaman hususî idi. Böyle taammüm eden yerlerde câmi’ler ehl-i sünneti içinde bulmak ister. Bid’aya iştirak ile değil, belki câmi’in ve cemaatın faziletini
Hem Mesela: 1946/47 yıllarında Emirdağı’nda, her gün ayrı bir bahane ile ta’zib edilmekte iken, hatta bedbaht bir kaymakamın Hükûmet koltuğunda alenî olarak: “Said’in vücudu ortadan kalkmalıdır” dediği zamanlarda, bunlar hep onun din âlimliği, din mücahidliği, iman ve Kur’ân hizmetkârlığına karşı icra edilmekteydi. Bir serseri bekçi başı eliyle, en müthiş bir zehirle zehirlenip ölüm döşeğinde koma halinde kıvranmakta iken bile; “Bir gece sabaha kadar yanında nöbet bekleyip göz yaşları içinde Üstâdlarına dikkat eden iki talebesi” diyor:
“Sabaha yakın gözleri kapalı olduğu halde doğruldu.. Ellerini Dergâh-ı ilâhiyeye açıp, yavaş bir ses ile, bir kaç kelime ile; Risale-i Nur hizmetinin inkişafına ve talebelerinin iman selâmetine (Ve şu aldanmış gâfil insanların hidayetine)(83) dua etti. Sonra bayılmış vaziyette yatağına düştü.”(84)
Hazret-i Üstâd’ın bu hali; Resulullah Efendimizin (A.S.M.) Uhud harbinde, müşrikler tarafından atılan taşlara müsab olan mübarek dişlerinin kırıldığı ve kanı aktığı andaki gösterdiği tavır ve yaptığı duaya ittibaen olmuştur.
Aynı Mevzu’un Başka Örnekleri
Bu mevzu’ ile ilgili olarak bir kaç örnek de Hazret-i Üstâd’ın 1947-1960 yılları arasında, Yeni Said’in, iki tür hayat safhasındaki davranış ve beyanlarından arz edelim:
1- İstilâ eden ve dinin zarar ve zıddına taammüm eden bid’atlar içerisinde talebelerinin tarz-ı hareketlerinin ne olacağı hakkındaki fetvası:
“...Risale-i Nur dairesi içinde yeni Ezan okuyanlar ve imamlar çoktur. Bid’alara kalben taraftar olmamak yeter. Umum İslâm’ın ma’bedi olan câmi’ler, ehl-i bid’aya bırakılmaz. Gerçi İmam-ı Rabbanî gibi bazı zatlar demişler ki: “Bid’a olan yerlere girmeyiniz!..” Fakat o zaman hususî idi. Böyle taammüm eden yerlerde câmi’ler ehl-i sünneti içinde bulmak ister. Bid’aya iştirak ile değil, belki câmi’in ve cemaatın faziletini
Yükleniyor...