4- Lâiklik prensibinin, tüm dünyada anlamı ve mefhumu ve tatbik şekli açık ve sarih iken, bizde bazı dinsiz mülhidler onu tamamen dinsizlik ve dini yok etmeklik manasında alarak, Hükûmetin kuvvet ve siyasetini bu istikamette alet etmek sûretiyle, işi mecrasından çıkaran o gibi zındıklara Bediüzzaman’ın cevabı:

“Elcevab: Hükûmetin Laik Cumhuriyyeti, dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz. Yoksa hiç bir hatıra gelmiyen; dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu gayet ahmak bir dinsiz kabul eder...”(82)

Hazret-i Üstâd’ın bu beyanı kesin ve sarihdir.. Ve müslüman bir milletin hükümeti, şayet hükûmet icraatı ve muamelelerine taalluk eden dinin o kısmını, Hükûmet işlerinden ayırsa dahi (Nitekim Tanzimat’tan sonra Osmanlı hükümetlerinde de kısmen öyle olmuştur.) günaha, fıska girebildiği halde; fakat Hükûmetin tüm me’murlarının ve idarecilerinin dinsiz veya kâfir oldukları manasına gelemiyeceğini zahir ifadesinden anlaşılmakla beraber, aynı beyanın içinde çok nazik ve kritik bir nokta da vardır. Yâni kim ki; Lâiklik mefhumunu dinsizlik ve dine karşı gelmeklik ma’na ve niyyetinde kabul etse ve o saikle onun uygulamasını yapsa.. İşte o zaman te’vil götürmez bir küfür ve dinsizlik olur. Amma dinin esasatını inkâr etmeden, Hükûmet icraatında onun ahkâmını uygulamasa.. Ve laikliği de bu manada alsa, belki günahkâr olur. Fakat küfre, ilhada girmez diye Üstâd’ın beyan tarzından anlamaktayız.

Bazıları diyebilirler ki: Bunlar birer mahkeme müdafaasıdır. Belki Üstâd Hazretleri bu beyanlarıyla bir çeşit tevriye nev’inden gerçeği perdeliyerek, zâlimlerin şerrinden kurtulmak ve kurtarmak için te’villi bir rüşvet-i kelâm tarzında söylemiş olabilir?

Biz de deriz: Yüz bin defa haşa ki, Hazret-i Bediüzzaman bu fâsid zannın icab ettirdiği duruma düşsün.. Bu zanla düşünenler Bediüzzaman’ı tanımamışlar ve mesleğinden nasibedar olmamışlardır.

Evet, Hazret-i Bediüzzaman ancak ve ancak mahz-ı hakikat konuşur. Konuştuğu her şeyi de, İslâm’ın aslî ruhunun merkezindendir. Vakıa’, Hazret-i Üstâd’ın bazı zamanlarda müsalâhakarâne yumuşak ve okşayıcı sözleri ve tabirleri varid olmuştur. O ise, her makamda bir mürşid-i ümmet olduğu için, lütf-ü irşad ve dinin hikmetli irşad siyasetinin metoduna muvafık olarak “Kavl-i Leyyin” uygulamasıdır.

Bunun böyle olduğuna, onun bütün hayatındaki tüm harekât ve muamelelerinin aynı tarzda olması, kat’î şahittir. Evet, mesela Eskişehir

Yükleniyor...