Öte yanda beş tane kuvvetli ve sağlam rivayetlerle Seyyidliğine işaret eden beyânlar vardır.

O beş rivayetten Hulusî Bey’in rivayetinde: “Ben de, sen de sâdâttanız” şeklindeki ifadeyle beraber, dördüncü rivayet râvisinin bizden uzak olması ile birlikte rivayeti sahih addedilmek şartiyle, Bediüzzaman’ın yalnız ana tarafından Hazret-i Hüseyin’e dayandığının ifadesi vardır. Geri kalan üç rivayetde, dikkat edilirse: “Hem Hasanîyim, hem de Hüseynîyim”dir. Bu rivayetlerden birinde ise; “Nûriye de Seyyid, Mirza da Seyyiddir” şeklindedir.

Yine bu ifadelerden birisinde, Hulusi Bey’e “Ben de sen de sâdâttanız” şeklinde sudur ettiğine göre; “sâdât” veya “sadet” kelimesinin “Seyyid” kelimesinin cem’i olup, cümlenin zahir mânâsı “ikimiz de Seyyidlerdeniz” olur.

Seyyid-i şerif-i Cürcani “Tâ’rifat” isimli eserinde: “Seyyid, halkın işlerinin tedbirlerini yürüten kimsedir“(14) diyor.

Istılahî ma’nada ise: “Sâdat-ı Ehl-i Beyt, Sâdat-ı Berere, Sâdat-ı Sofiye Sâdat-ı Nakşibendiye” şeklinde birçok mertebe ve makâmlar da Peygamberimizin sülâlesine mensubiyeti olmasa bile, büyük mânâsında kullanılır. Amma Hulusi Bey’in rivayetinde ki “Sâdât” ise ilk akla gelen mânâsiyle Ehl-i Beyt’in sâdâtı demek olur. Bu da onların “Büyükleri, Emirleri” demektir.

İşte, buna göre Üstâd Hazretleri’nden rivayet yoluyla gelen nakillerin taşıdığı mânâlar elbette bir tefsirinin olması lazımdır. Salâhiyetimizin çok fevkinde olmakla beraber bir iki te’vil cihetini düşündük.

1- Nasılki her bir ümmet, kendi Peygamberinin ismiyle yâd edilir, Hıristiyanlara İsevî, Yahudilere Mûsevî, Müslümanlara Muhammedî denilmesi gibi... Hatta Müslümanlar kendi mezheplerine veya mensub oldukları tarikatlarına nisbet edilerek şafiî, Hanefi.. veya Kadirî, Nakşibendî gibi ünvânlarla da yâd edilmesi...

Öyle de Hazret-i Üstâd, İmam-ı Hasan ve İmam-ı Hüseyin Radiyallahü Anhüma’nın herbirisinin ayrı ayrı hâs meşreb ve mesleklerini, hayat ve hizmetinde kendine rehber seçmiş olması.. veya onlara karşı hususî muhabbet ve bağlılığının bir nişanesi olarak “Ben hem Hasanîyim, hem de Hüseynîyim” demiş olması imkânı da düşünülebilir.

2- Hazret-i Hasan ve Hüseyin’den teselsül ederek Âlem-i İslâm’ın manevi rabıtasını Sünnet-i Seniyye etrafında te’mine medar ve ekseriyet-i mutlaka ile hakikat ve tarikat silsilelerinin, yani; imamet ve velayet zincirlerinin, ana kanal ve merkezlerinin her iki cânibinin büyük nasibedarı ve

Yükleniyor...