cem’ edicisi ve saire gibi, ta’birde kasır olduğumuz, sırf ihsan-ı İlâhî ve Kudret-i Rabbaniye’nin bir tezahürünün, ma’na ve mülahazalarının da bir ifadesi de olabilir.

3- Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nûr’un bir çok yerinde “Manevi Âl-i Beyt” hakikatinin daha kuvvetli ve hakikatli olduğunu, o ise, Resulullah’ın Sünnet-i Seniyyesine ittiba’dan ibaret bulunduğunu ifade etmiş ve “Ehl-i Beyt”in muhabbeti “Risale-i Nûr mesleğinde esastır” diye beyânederek “Risale-i Nûr Talebeleri bir cihette Âl-i Beytten sayılabilir” mealindeki hükümleri ile, rivayetlerde maddi ve kesin Seyyidliği ifade eden beyânlarının bir te’vilini de böylece “manevi Âl-i Beyt” hakikatine bağlamak mümkündür.

EK BİR TAVZİH

Nûr talebelerinin hemen hepsinin hâlis ve hak ve doğru ve yüzer emârelerle müeyyed kanaatları ki; Hazret-i Üstâd Bediüzzaman ahirzamanda gelmesi va’dedilen en büyük müceddiddir. Hadisler de ise bu büyük Müceddidin Âl-i Beyt-i Resulullah’a (A.M.) maddeden ve manen, yani hem zahir sülâle ve nesep cihetiyle, hem de takva, ilim ve kemâlât haysiyetiyle ona mensub olması lazımdır diye olan hükme istinaden: - Zahir ve maddî hal ne şekilde olursa olsun - Üstâdımız mutlaka birinci âl olmak cihetiyle de seyyiddir diyor ve ısrar ediyorlar.

Amma her nedense bu gibi mes’eleleri, yani Ahirzaman hadisâtı hakkında gelen hadislerin zahir mânâlarını; Hazret-i Üstâd’ın nûranî ferasetiyle açmış olduğu te’vil yolu kaziyyesine tatbikini hiç düşünmezler ve dolayısıyla delil ve bürhan getirmekte hayli yorulurlar. İnşallah bu meselede hissî bir durum söz konusu değildir. Yani Hazret-i Üstâd’ın ifadesiyle de(15) kesinlik kazanan Hazret-i İbrahim (A.S.)’ın kavmiyyeten bu civar, yanı şark vilayetlerinde yaşayan insanlarından olduğu ve dolayısıyla Hazret-i İsmail (A.S.)’ın Arap kavm-ı necibiyle akrabalık kurması cihetiyle de, onun kavminin Araplarla akrabalığı olduğu tarihi hakikatlardan olduğu halde; Hazret-i Üstâd’ı bu kavimden, yani Hazret-i İbrahim (A.S.)’ın mensub olduğu kavimden olmasını lâyık görmeyip.. ve dolayısıyla bu sebep ve hislerle onun maddî seyyidliği üzerinde musırrane durulmuş olmasın!..

Evet, İstikbale ve Ahirzaman hadisatına ait bütün hadis-i şerifler te’vil edilmeksizin zahiri mânâlarını intizar etmenin büyük yanılgılara müncer olacağını söyliyen Hazret-i Bediüzzaman’dır.

Eğer biz, Ahirzamanda gelmesi mev’ud olan büyük Müceddid’in Âl-i Beyt-i Nebevi’ye mensub olacağını ifade eden hadis-i şerifleri te’vil etmeden


Yükleniyor...