veriliyor gibi oluyordu. Avrupalılar ise: “İşte İslâm şeriatı böyledir” diye kötü zan beslemekte idiler. Bediüzzaman, “şeriat’ın asıl mesleği meşrutiyettir.” şeklinde kat’î kanaatiyle hükmetmesi, yani Meşrutiyeti şeriat adına müdafaa ettiği için; şeriati, hilaf-ı şeriat olan bir işe alet olarak rüşvet vermediği gibi, şeriat âlimlerini de Avrupa’nın kötü zanlarından böylece kurtarmış oluyordu.
11- Yine hükûmet adamları ve idarecileri olsun, bir partinin adamları diğer bir parti mensublarına karşı olsun; şeriat’a uymıyan ef’alleri yüzünden birbirlerini veya karşısındakilerini dinsizlikle, küfürle ittiham etmenin din adına bir hizmet, bir maslahat olamıyacağı gibi, bilâkis onları dine karşı tecavüze sevk edeceğini bildiren Hazret-i Üstâd’ın şu izahlı fetvasıdır:
“...Evet, dine imale etmek ve iltizama teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yoksa dinsizsiniz dese, onları tecavüze sevk etmektir...”(76)
Yani dine karşı eğilmelerini te’min eden davranışlarda bulunmak.. Sonra da dinin emirlerine uymalarını teşvik etmek. Yahut da şahsen dini görevlerini hatırlatmakla dine hizmet olabilir. Yoksa yok...
12- 1922 Kasımı’nda, Ankara hükûmetinin ısrarlı daveti üzerine Ankara’ya geldiği zaman, meb’usları ve hükûmet ricalini ikaz eden beyannamesinin ana mevzuu: İslâm şeairi’nin ihya ve iltizamı etrafında cereyan etmiştir. Yoksa zaman ve zeminin icablarını göz önünde bulundurmadan, hemen bir anda “şeriat kanunlarına göre hükmediniz, şer’î bir hükümet kurunuz” şeklinde olmamıştır. Bu da yine İslâm’ın hükümlerinin tatbik ve iltizamı hususundaki tedric kanununa riayet ve yavaş yavaş zemini oluşturma hikmetine muvafakat çerçevesinde hareket etmenin lüzum ve zaruretini ders vermekdir. Üstâd’ın beyannamesinin ikinci maddesi aynen şöyledir:
“Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiye’yi iltizam ile olur. Zira Müslümanlar, İslâmiyet hesabiyle sizi severler.”(77)
İşte sıraladığımız şu on iki bölümlü fetvalı hüküm ve beyanlar ile; Hazret-i Bediüzzaman’ın İslâm şeriatı’nın tatbiki hususundaki görüş ve anlayışlarını ve idarecilerle olan irşadkâr muamelesinin tarz ve şeklini göstermeye çalıştık.
Bazı kimseler tarafından denilebilir ki: Bunlar Bediüzzaman Hazretlerinin o zamanlardaki şartlara göre yazmış olduğu beyanlarıdır, hükümleri de o zamanlara bakar?
11- Yine hükûmet adamları ve idarecileri olsun, bir partinin adamları diğer bir parti mensublarına karşı olsun; şeriat’a uymıyan ef’alleri yüzünden birbirlerini veya karşısındakilerini dinsizlikle, küfürle ittiham etmenin din adına bir hizmet, bir maslahat olamıyacağı gibi, bilâkis onları dine karşı tecavüze sevk edeceğini bildiren Hazret-i Üstâd’ın şu izahlı fetvasıdır:
“...Evet, dine imale etmek ve iltizama teşvik etmek ve vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yoksa dinsizsiniz dese, onları tecavüze sevk etmektir...”(76)
Yani dine karşı eğilmelerini te’min eden davranışlarda bulunmak.. Sonra da dinin emirlerine uymalarını teşvik etmek. Yahut da şahsen dini görevlerini hatırlatmakla dine hizmet olabilir. Yoksa yok...
12- 1922 Kasımı’nda, Ankara hükûmetinin ısrarlı daveti üzerine Ankara’ya geldiği zaman, meb’usları ve hükûmet ricalini ikaz eden beyannamesinin ana mevzuu: İslâm şeairi’nin ihya ve iltizamı etrafında cereyan etmiştir. Yoksa zaman ve zeminin icablarını göz önünde bulundurmadan, hemen bir anda “şeriat kanunlarına göre hükmediniz, şer’î bir hükümet kurunuz” şeklinde olmamıştır. Bu da yine İslâm’ın hükümlerinin tatbik ve iltizamı hususundaki tedric kanununa riayet ve yavaş yavaş zemini oluşturma hikmetine muvafakat çerçevesinde hareket etmenin lüzum ve zaruretini ders vermekdir. Üstâd’ın beyannamesinin ikinci maddesi aynen şöyledir:
“Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiye’yi iltizam ile olur. Zira Müslümanlar, İslâmiyet hesabiyle sizi severler.”(77)
İşte sıraladığımız şu on iki bölümlü fetvalı hüküm ve beyanlar ile; Hazret-i Bediüzzaman’ın İslâm şeriatı’nın tatbiki hususundaki görüş ve anlayışlarını ve idarecilerle olan irşadkâr muamelesinin tarz ve şeklini göstermeye çalıştık.
Bazı kimseler tarafından denilebilir ki: Bunlar Bediüzzaman Hazretlerinin o zamanlardaki şartlara göre yazmış olduğu beyanlarıdır, hükümleri de o zamanlara bakar?
Yükleniyor...