asır evvel şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı... Yoksa istibdat tevzi’ olunmuş olur. Hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i amm veyahut din-i İslâm namına olmalı. Yoksa istibdat daima hüküm-ferma olacaktır..”(70)
Üstâd’ın bu kesin hükümlü, fetvalı beyanında; İslâm milletini idare etmek ve adaleti tesis ettirmek için, İslâm dininin kanunları mevcut ve kâfi iken; gidip Avrupa’dan kanun getirmeye çabalamak, İslâm dinine cinayet olduğu gibi, ters yöne, şimale karşı durup namaz kılmaya benzer demektedir. Amma bununla beraber, bu işi böyle yapanların küfre girdiklerini, dinden çıktıklarını söylemiyor, iddia etmiyor. Belki ancak hakikî adaletin te’min edilemiyeceğini beyan ediyor. Bu mes’ele için kâfi izahat almak üzere ayrıca Hutbe-i şamiye’nin zeyline de bakmak gerek...
Parağrafın son cümlesi, çok acib, pek mühim ve enterasandır. Zira vicdanlara hükmeden, emreden; Allah korkusu, Allah’ın kuvvet ve kudreti, her şeyin üstünde büyük olduğunu düşünerek adalet etmeli diyor. Bunun yanında adaleti tevzi’ ederken, tam ve mükemmel bir bilgiye sahip olmalı, bu da olmazsa, umumî medeniyet, yani insanlık mefhumunu ve hukukunu esas alan bir medeniyet namına olmalı.. Yahut da İslâm dini adına olmalıdır diyor.
Bediüzzaman Hazretleri’nin bu fetvalı hükmünün ihtiva ettiği enterasan husus şudur:
İdare adamları ve siyaset erbabı -Doğrudan doğruya İslâm kanunlarından alınmamış olsa bile- mevcut kanunların tatbikiyle adalet yaparlarken, yine de her zaman Allah’ın kuvvetini, büyüklüğünü düşünerek keyfî ve hissî davranışlardan sakınmalıdırlar. Kanun ise, kuvvet onun olmalı.. kanun nazarında şâh ve geda bir olmalı. Bu da geniş bilgi, müsamahasız ve riyasız bir duygu ile olabilir. Yahut da insanlığı ve insanlık hukukunu hedef alan umumî bir medeniyet namına olmalı.. ve yahut da eğer mümkün ise, doğrudan doğruya İslâm dininin hüküm ve kanunları adına olmalıdır diyor.
Bu mevzuun biraz daha vuzûh ile tafsilatını arzu edenler, Asar-ı Bediiye’nin 388. sahifesindeki aynı mes’eleye müracaat edebilirler.
7- İslâm’ın hayat nizamı olan kanunlarının ve şeriat esaslarının bütün noktalarıyla, âlemin bugünki durumuyla İslâm dünyasında tatbik edilmesine, âlemin tabiatı ve İslâm milletinin istidatlarının tam hazır ve müsait olmadığını gösteren Bediüzzaman Hazretleri’nin şu fetvalı hükmüdür:
Üstâd’ın bu kesin hükümlü, fetvalı beyanında; İslâm milletini idare etmek ve adaleti tesis ettirmek için, İslâm dininin kanunları mevcut ve kâfi iken; gidip Avrupa’dan kanun getirmeye çabalamak, İslâm dinine cinayet olduğu gibi, ters yöne, şimale karşı durup namaz kılmaya benzer demektedir. Amma bununla beraber, bu işi böyle yapanların küfre girdiklerini, dinden çıktıklarını söylemiyor, iddia etmiyor. Belki ancak hakikî adaletin te’min edilemiyeceğini beyan ediyor. Bu mes’ele için kâfi izahat almak üzere ayrıca Hutbe-i şamiye’nin zeyline de bakmak gerek...
Parağrafın son cümlesi, çok acib, pek mühim ve enterasandır. Zira vicdanlara hükmeden, emreden; Allah korkusu, Allah’ın kuvvet ve kudreti, her şeyin üstünde büyük olduğunu düşünerek adalet etmeli diyor. Bunun yanında adaleti tevzi’ ederken, tam ve mükemmel bir bilgiye sahip olmalı, bu da olmazsa, umumî medeniyet, yani insanlık mefhumunu ve hukukunu esas alan bir medeniyet namına olmalı.. Yahut da İslâm dini adına olmalıdır diyor.
Bediüzzaman Hazretleri’nin bu fetvalı hükmünün ihtiva ettiği enterasan husus şudur:
İdare adamları ve siyaset erbabı -Doğrudan doğruya İslâm kanunlarından alınmamış olsa bile- mevcut kanunların tatbikiyle adalet yaparlarken, yine de her zaman Allah’ın kuvvetini, büyüklüğünü düşünerek keyfî ve hissî davranışlardan sakınmalıdırlar. Kanun ise, kuvvet onun olmalı.. kanun nazarında şâh ve geda bir olmalı. Bu da geniş bilgi, müsamahasız ve riyasız bir duygu ile olabilir. Yahut da insanlığı ve insanlık hukukunu hedef alan umumî bir medeniyet namına olmalı.. ve yahut da eğer mümkün ise, doğrudan doğruya İslâm dininin hüküm ve kanunları adına olmalıdır diyor.
Bu mevzuun biraz daha vuzûh ile tafsilatını arzu edenler, Asar-ı Bediiye’nin 388. sahifesindeki aynı mes’eleye müracaat edebilirler.
7- İslâm’ın hayat nizamı olan kanunlarının ve şeriat esaslarının bütün noktalarıyla, âlemin bugünki durumuyla İslâm dünyasında tatbik edilmesine, âlemin tabiatı ve İslâm milletinin istidatlarının tam hazır ve müsait olmadığını gösteren Bediüzzaman Hazretleri’nin şu fetvalı hükmüdür:
Yükleniyor...