esas olup hükmün illeti, me’haz-ı iştikak, yani aynı ayetin metni bir çok ma’na ve tefsirlere mecali olmakla, ayetteki Yahudîlik ve Nasaralık me’hazine bina edilmesi lâzım geldiğini, ayet te bunu, hükmün illeti olarak gösterdiğini beyan etmektedir.

Üstâd’ın bu izah tarzı, ayet ve hadislere bilhassa böylesi metni kat’i, fakat ma’nası mutlak olanlara rastgele herkesin kendi re’yi ile ma’na veremiyeceğini, belki ancak küllî nazarlı muhakkik ve müçtehid ulemadan tefsire yetkili ve kabiliyetli olanların tefsir edebileceklerini göstermektedir.

Bu fetvanın ikinci bölümünde ise, gelecek şu çok enterasan ve orjinal tefsir yer almaktadır:

“Saniyen: Zaman-ı saadette bir inkılâb-ı azim-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhanı nokta-i dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayr-ı müslimlere muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin şimdi âlemde bir inkılâb-ı acib-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zabt ve bütün ukûlu meşgul eden nokta-i medeniyet ve terakki ve dünyadır...”(68)

Hazret-i Bediüzzaman’ın cihan değer, muazzam olan ilmî ve pervasız şu tefsir ve fetvasına bakınız ki; bu fetvanın aynısını, Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı müttefiki, yani bizim müttefikimiz olan Alman hükûmetini böyle ba’zı kasır idrakli kimselerin veya sinsi münafıkların, güya din adına zemmetmelerine ve ittifakımızı bozmaya çalışmalarına karşı aynı hükümle Üstâd karşılarına çıkmış ve susturmuştur.

Yine, bu fetvanın ve hükmün aynı modelini, D.P iktidarı döneminde D.P’lileri Amerika ile ve Batı dünyasıyla dost ve müttefik ve işbirliğini yapmak için teşvik etmiştir. Amma görüyoruz ki; Üstâd’ın bu salâhiyetli ve sağlam ve mahza din adına verilmiş bu fetvası meydanda iken, bazı kasır idrakli ve kısır düşünceli kimselerin güya din adına; “Efendim küfür tek bir millettir. Rusyası ve Amerikası da birdir. Onlarla dostluk olmaz. Dostluk ancak Müslümanlarla olur” diye cahilane ve âmiyane da’valarda bulunmaktadırlar, her ne ise.

6- Beşinci bölümdeki fetvanın ikinci parağrafında zikredilen hakikati ve içtimaî mühim bir mes’eleyi te’yid eden, ondan iki sene evvel, yani 7 Mart 1909’da Üstâd’ın yazıp neşrettiği bir makalesinin bir kısmında şöyle tatmin edici bir beyanı vardır:

“Biz muhabbet fedaîleriyiz. Husumete vaktimiz yoktur. Meşrutiyet ki(69) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. Onüç

Yükleniyor...