İşte bu parağrafta, şeriatın temel büyük kaidelerinden olan “Zaruret haramı helâl eder.. Hatta bazan haramı kullanmak vacib olur” olan ilcay-ı zaruret mes’elesini acib bir tarzda nazara vermektedir.

Aynı bahsin sonuna doğru Hazret-i Üstâd mevzuu şöyle bağlamaktadır:

“...Demek şeriat’ı isteyenler iki kısımdır. Biri: Muvazene ile zarureti nazara alarak, müdekkikane meşrutiyeti şeriat’a tatbik etmek istiyor.

Diğeri ise: Muvazenesiz, zahirperestane çıkılmaz bir yola sapıyor.”

İşte, bakınız, Hz. Üstâd ne kadar cây-i ibret mühim bir noktaya parmak basmaktadır!

3- Hükümet başındaki idarecilerin tutumları, yaptıkları kanunlar İslâm dinine uymazsa durumları nedir? meselesi hakkında Bediüzzaman’ın fetvası:

“S: şimdi çok hilâf-ı şeriat şeyler yapılıyor?..

C: Bence muhalif-i hakikat-ı şeriat olan şeyler, Meşrutiyet’e de muhaliftir.. Ya günahlarıdır veya ilca-i zarurettir. Farz ediniz ki; şu siyaset muhalif olsun, yine telâşa mahal yoktur. Zira şeriat-ı Garra’nın bin kısmından bir kısmıdır ki siyasete taalluk eder, o kısmın ihmaliyle şeriat ihmal olunmaz.

Evet, imtisal etmemek, inkâr etmek demek değildir. Hem de Devlet-i Osmaniye’ye tabi’ olan İslâmların onbeş misli İslâmlar, sırf siyaset-i ecanib altındadır. Onların dinine zarar gelmez.. Nerede kaldı ki; bir hükûmette, ki kendisi İslâm, millet-i hâkimesi İslâm, üss-ül esas siyasetide şudur: “Bu devletin dini, din-i İslâm’dır.(63) şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünki milletimizin mâye-i hayatiyesidir.”(64)

Üstâd’ın şu büyük fetvası çok mühim ve muğlak düğümleri halletmektedir... Kim ne derse desin, kim kabul etmezse etmesin, Hazret-i Bediüzzaman’ın şu fetvası, İslâm Âlemi’nin her köşesi için esastır.. Ve İslâm milletlerini neticesiz akim badirelerden muhafaza eden ve istikametli yolu gösteren en büyük ve en doğru bir fetvadır.

Evet Üstâd’ın şu fetvasındaki bu cümle: “Bence muhalif-i hakikat-ı şeriat olan şeyler, meşrutiyete de muhaliftir.” demek suretiyle, şeriat’ın hakikatine muhalif olan şeyler, aynı zamanda meşrutiyete de zıddır, şeklindeki hükmü ki;

Meşrutiyet o zaman kanun-i esasiyle yürütülmekte idi. Kanun-u Esasi ise, doğrudan doğruya şeriat’tan alınmış bir şey değildi. Buna rağmen

Yükleniyor...