Bir misal olarak; Hazret-i Ömer’in; çok fakirlik geçiren bazı kabilelerin yaptıkları hırsızlığa, el kestirme hükmünü muvakkaten uygulamadığı ma’lum ve meşhurdur.(1) Bu da şeriat ahkâmının tatbiki hususunda İslâmın içtimaî hayatında müsait zeminin oluşması, yani hükmün icraasına kabil duruma gelmesi hikmet ve lüzumunun gerçeğini ortaya koymaktadır.
Bunları yazmaktan maksadımız, idareci olarak veya idarecilere yol gösterenler olarak, Allah’ın hükümlerini Müslüman halka tatbik etme hususunda hakikat olarak dinde bu gibi içtihadlara yer olduğu halde, bazı müteşeddid İslâm uleması hiç bir zaruret ilcasını ve maslahatları nazara almadan cehd ve gayret göstermişlerdir. Fakat herhalde bu hikmetli fıtrî düsturlara riayet edilmediği için, yani evvela İslâm’ın içtimaî hayatının zeminini o hükümlerin tatbikatına müsait şekilde hazırlanmasına müteveccih alt yapı hizmetleri yerine getirilmediği için, çoğu zaman çabaları netice vermemiş, belki bazı zararlar ve felâketler getirmiş ve getirmektedir.
Samimi oldukları bilinen bu mücahit ulemanın mezkûr hikmet kanunlarına riayetsizlikleri neticesi, çabaları semere vermediği ve neticesiz kaldığı gibi, daha aşağı derecelerdeki bir takım hocalar, dinde ziyade hassas olduğu halde, fakat aklî muhakemede ve İslâm dini hikmetlerinde noksan oldukları için, İslâm dini adına gösterdikleri faaliyetler zaman zaman İslâm’a daha çok zararlar ve felâketler getirmiştir denilebilir.
Hülâsa: Bu mes’elelerde ayrı ayrı görüş ve içtihadlara yer vardır, hem de hak olarak vardır ve olmuştur. Dört Hak mezhebin teferruattaki ihtilafları da bu mevzua ayrı büyük bir delildir.
Bu mukaddemeyi böylece bağladıktan sonra; İslâm’ın içtimaî bünyesi şer’î hükümlerin tatbikine müsait gibi göründüğü bir zamanda bile; Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri, İslâm’ın hikmet kanunlarına uygun olarak ortaya koyduğu modelinin bazı yönlerini bir derece gösterecek, onun eski eserlerinde yer almış beyanlarından bir kaç noktayı arz etmeye çalışacağız. Göstereceğimiz bu beyan ve ifadeler, temel kaideler halindedir. Zaten Bediüzzaman Hazretleri İslâmî olan herhangi bir mes’elede fikir beyan etmişse, o mes’elenin ruhu ve yağı hükmünde olan esas kaidesini küllî kanun şeklinde beyan etmiş, teferruata inmemiştir. İşte:
1- İslâm topluluğu içinde şer’î ahkâmın ilk tatbik şekli veya hükümler halini alması meselesini iki ana esas kaideye bağlıyarak görüşlerini şöylece beyan eder:
“S: Teaddüd-ü zevcat ve abd gibi ba’zı mesaili ecnebiler serişte ederek, medeniyet nokta-i nazarında şeriata bazı evham ve şübehatı iras ediyorlar?
Bunları yazmaktan maksadımız, idareci olarak veya idarecilere yol gösterenler olarak, Allah’ın hükümlerini Müslüman halka tatbik etme hususunda hakikat olarak dinde bu gibi içtihadlara yer olduğu halde, bazı müteşeddid İslâm uleması hiç bir zaruret ilcasını ve maslahatları nazara almadan cehd ve gayret göstermişlerdir. Fakat herhalde bu hikmetli fıtrî düsturlara riayet edilmediği için, yani evvela İslâm’ın içtimaî hayatının zeminini o hükümlerin tatbikatına müsait şekilde hazırlanmasına müteveccih alt yapı hizmetleri yerine getirilmediği için, çoğu zaman çabaları netice vermemiş, belki bazı zararlar ve felâketler getirmiş ve getirmektedir.
Samimi oldukları bilinen bu mücahit ulemanın mezkûr hikmet kanunlarına riayetsizlikleri neticesi, çabaları semere vermediği ve neticesiz kaldığı gibi, daha aşağı derecelerdeki bir takım hocalar, dinde ziyade hassas olduğu halde, fakat aklî muhakemede ve İslâm dini hikmetlerinde noksan oldukları için, İslâm dini adına gösterdikleri faaliyetler zaman zaman İslâm’a daha çok zararlar ve felâketler getirmiştir denilebilir.
Hülâsa: Bu mes’elelerde ayrı ayrı görüş ve içtihadlara yer vardır, hem de hak olarak vardır ve olmuştur. Dört Hak mezhebin teferruattaki ihtilafları da bu mevzua ayrı büyük bir delildir.
Bu mukaddemeyi böylece bağladıktan sonra; İslâm’ın içtimaî bünyesi şer’î hükümlerin tatbikine müsait gibi göründüğü bir zamanda bile; Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri, İslâm’ın hikmet kanunlarına uygun olarak ortaya koyduğu modelinin bazı yönlerini bir derece gösterecek, onun eski eserlerinde yer almış beyanlarından bir kaç noktayı arz etmeye çalışacağız. Göstereceğimiz bu beyan ve ifadeler, temel kaideler halindedir. Zaten Bediüzzaman Hazretleri İslâmî olan herhangi bir mes’elede fikir beyan etmişse, o mes’elenin ruhu ve yağı hükmünde olan esas kaidesini küllî kanun şeklinde beyan etmiş, teferruata inmemiştir. İşte:
1- İslâm topluluğu içinde şer’î ahkâmın ilk tatbik şekli veya hükümler halini alması meselesini iki ana esas kaideye bağlıyarak görüşlerini şöylece beyan eder:
“S: Teaddüd-ü zevcat ve abd gibi ba’zı mesaili ecnebiler serişte ederek, medeniyet nokta-i nazarında şeriata bazı evham ve şübehatı iras ediyorlar?
Yükleniyor...