Evet, Risale-i Nûr’un meslek ve meşrebi âzamî ihlâs, mahviyet, tevazu ve dünyada maddî ve manevî herşeyden feragat olduğundan; Nûr talebeleri binler delil ve hüccetlerle; Üstâdlarına verilmiş ve müsellem ve sabit olmuş olan en yüksek makâm ve mertebeleri halisâne ve haklı ve hakikatlı ve sarsılmaz kanaatları ile onun hakkında kabul ettikleri halde; Bediüzzaman Hazretleri ise, eserlerinin bir çok yerinde; o pek yüksek makâmâtı red etmeyip, fakat Risale-i Nûr’un ve Nûr talebelerinin şahsiyet-i maneviyelerine vermiş.. Ve daima ısrarla bu manevî şahsiyeti nazara vermiştir. Kendi şahsı itibarı ile ise, atfedilen o kudsî makâmattan zahir nazarda daima kaçmıştır. Ezcümle bir ifadesinde şöyle der:
“Manevî ve makbul ve zararsız ve bütün ehl-i îmân ve hakikatın istedikleri nûranî makâmlar ve uhrevî rütbelerden, hâlis kardeşlerimizden hüsn-ü zanla verilen ve ihlâsımıza zarar gelmediği halde, eğer kabul etsen, reddedilmeyecek derecede senedler, hüccetler bulunduğu halde; sen değil tevazu’ ve mahviyetle belki şiddet ve hiddetle ve o makâmı sana veren kardeşlerinin hatırını kırmakla o rütbelerden ve makâmlardan kaçıyorsun?
Elcevab: Nasılki ehl-i hamiyet bir insan, dostların hayatını kurtarmak için kendisini feda eder; öyle de, ehl-i îmânın hayat-ı ebediyelerini tehlikeli düşmanlardan muhafaza etmek için, lüzum olsa -hem lüzum var - kendim değil yalnız lâyık olmadığım o makâmları, belki hakikî hayat-i ebediyenin makâmlarını dahi feda etmeye, Risale-i Nûr’dan aldığım ders-i şefkat cihetiyle terkederim.” (Emirdağ Lâhikası-1, s: 74)
Aynı mânâyı teyid eden diğer bir dersi şöyle:
“Nasılki insanlar evham yüzünden beni temastan men’ ede ede âsâbıma dokundurdular; inayet-i İlahiye dahi, hizmet-i îmâniyedeki ihlâsı kırmamak ve tasannukârane hodfüruşluk vaziyetine girmeye mecbur etmemek ve bu zamanda çok tesir eden şahsıma karşı teveccüh, muhabbet ve hizmete zarar veren kendini makâm sahibi göstermek vaziyetinden kurtarmak ve Kur’ândan gelen Risale-i Nûr’un elmas gibi hakikatlarını bana mal etmekle cam parçalarına indirmemek hikmetleriyle, Cenab-ı Erhamürrâhimin bana bu hastalığı vermiştir.” (Emirdağ Lâhikası-1, s: 61)
“Hem kardeşlerimin bu bîçâre kardeşlerine verdiği makâm-ı uhrevî, hakikî, dinî, makâm ise; Mektubat’ta ikinci Mektub’un âhirindeki kaideye göre, “şahsıma verdikleri manevî hediye olan kemalâtı, eğer hâşâ ben kendimi öyle bilsem, olmamasına delildir; kendimi öyle bilmesem, onların o hediyesini kabul etmemek lâzım geliyor,” Hem kendini makâm sahibi bilmek cihetiyle enaniyet müdahale edebilir.
“Manevî ve makbul ve zararsız ve bütün ehl-i îmân ve hakikatın istedikleri nûranî makâmlar ve uhrevî rütbelerden, hâlis kardeşlerimizden hüsn-ü zanla verilen ve ihlâsımıza zarar gelmediği halde, eğer kabul etsen, reddedilmeyecek derecede senedler, hüccetler bulunduğu halde; sen değil tevazu’ ve mahviyetle belki şiddet ve hiddetle ve o makâmı sana veren kardeşlerinin hatırını kırmakla o rütbelerden ve makâmlardan kaçıyorsun?
Elcevab: Nasılki ehl-i hamiyet bir insan, dostların hayatını kurtarmak için kendisini feda eder; öyle de, ehl-i îmânın hayat-ı ebediyelerini tehlikeli düşmanlardan muhafaza etmek için, lüzum olsa -hem lüzum var - kendim değil yalnız lâyık olmadığım o makâmları, belki hakikî hayat-i ebediyenin makâmlarını dahi feda etmeye, Risale-i Nûr’dan aldığım ders-i şefkat cihetiyle terkederim.” (Emirdağ Lâhikası-1, s: 74)
Aynı mânâyı teyid eden diğer bir dersi şöyle:
“Nasılki insanlar evham yüzünden beni temastan men’ ede ede âsâbıma dokundurdular; inayet-i İlahiye dahi, hizmet-i îmâniyedeki ihlâsı kırmamak ve tasannukârane hodfüruşluk vaziyetine girmeye mecbur etmemek ve bu zamanda çok tesir eden şahsıma karşı teveccüh, muhabbet ve hizmete zarar veren kendini makâm sahibi göstermek vaziyetinden kurtarmak ve Kur’ândan gelen Risale-i Nûr’un elmas gibi hakikatlarını bana mal etmekle cam parçalarına indirmemek hikmetleriyle, Cenab-ı Erhamürrâhimin bana bu hastalığı vermiştir.” (Emirdağ Lâhikası-1, s: 61)
“Hem kardeşlerimin bu bîçâre kardeşlerine verdiği makâm-ı uhrevî, hakikî, dinî, makâm ise; Mektubat’ta ikinci Mektub’un âhirindeki kaideye göre, “şahsıma verdikleri manevî hediye olan kemalâtı, eğer hâşâ ben kendimi öyle bilsem, olmamasına delildir; kendimi öyle bilmesem, onların o hediyesini kabul etmemek lâzım geliyor,” Hem kendini makâm sahibi bilmek cihetiyle enaniyet müdahale edebilir.
Yükleniyor...