Kamus-u Türkî kitabı ise, Siyaset kelimesini bir kaç ma’na ile izah etmektedir. Özetle ve mealen:
1- Hükûmet işleri ve memleket idaresi
2- Cezaya müstahak olanların cezasını vermede alınan tedbirlere dair proğramlar.
3- Halkın işlerini düzenliyen hükûmetin hikmeti ve icraatı.
4- Devletler arasında ekonomî ve kültürel alanda münasebetlerin düzenlenmesi ve yürütülmesi...(50)
Siyaset kelimesinin Lügat itibariyle manası öyle olduğu gibi, ıstılahî manasıyla da; müdarâlık ve idarecilik mefhumunun tüm çeşitlerine şamil olabilir.
Örfî manasıyla olsa, bugünkü tüm parti idarecilerine, siyasî gazete yöneticilerine, hatta partilerle sıkı şekilde ilgilenenlere ve günlük siyasî gazeteleri merak ile ta’kib edenlere de verilebilir. Fakat bütün bu örfî manaların içerisinde en hakikî siyasetçi o kimseye denilir ki: Memleketin idaresini ele almayı hedef alan herhangi bir partinin yöneticileri, idarecileri ve saire gibi harekete yönelik faaliyetlerde bulunan kişilerdir.
İşte Siyaset anlamının geniş olan alanını böylece tesbit ettikten sonra; dönüp Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin gençlik devresindeki hayatının bir hülâsasını harita gibi çizerek bakacağız. Onun yaptığı veya takip ettiği siyasetin, hangi tür bir siyaset olduğunu görmeye çalışacağız:
Evet, Hazret-i Bediüzzaman ilk olarak 1895 tarihinde Mardin’e geldiği zaman -ki henüz yaşı onsekizdir- Osmanlı memleketinde ve İslâm âleminde neler olup bittiğini öğrenmeye başlamış.. Ona göre kendi anlayış ve düşünceleri istikametinde fikirler beyan etmeye, sohbetler tertib etmeye mübaşeret etmiştir. O sıralarda Jön Türklerin başlatmış oldukları Hürriyet mücadeleleri onun nazar-ı dikkatini çekmiş, Namık Kemal Bey’in Hürriyet hakkındaki edibane tasvirli rü’yasının metni de eline geçmişti. Böylece Jön Türklerin başlattıkları Hürriyet mücadelelerinin asıl mahiyetini ve hedefini anlamış, o da bunların hareketlerini meşru’ bularak benimsemişti.
Üstâd o günlere kadar, yalnız medreselerde okutulan din ilimlerinin kaideleriyle, meseleleriyle uğraşmakta ve bunların ma’na ve mefhumları üzerinde ilmî mübaheselere katılmakta idi. Yani dünya ahvali, içtimaî ve siyasî durumlarla o ana kadar hiç ilgilenmiş değildi. Mardin’de bu yeni ve ilk hayatının bu davranışından kuşkulanan Mardin mutasarrıfı Nadir Bey eliyle, Mardin’den Bitlis’e nefyedilmesine sebeb olmuştur.
1- Hükûmet işleri ve memleket idaresi
2- Cezaya müstahak olanların cezasını vermede alınan tedbirlere dair proğramlar.
3- Halkın işlerini düzenliyen hükûmetin hikmeti ve icraatı.
4- Devletler arasında ekonomî ve kültürel alanda münasebetlerin düzenlenmesi ve yürütülmesi...(50)
Siyaset kelimesinin Lügat itibariyle manası öyle olduğu gibi, ıstılahî manasıyla da; müdarâlık ve idarecilik mefhumunun tüm çeşitlerine şamil olabilir.
Örfî manasıyla olsa, bugünkü tüm parti idarecilerine, siyasî gazete yöneticilerine, hatta partilerle sıkı şekilde ilgilenenlere ve günlük siyasî gazeteleri merak ile ta’kib edenlere de verilebilir. Fakat bütün bu örfî manaların içerisinde en hakikî siyasetçi o kimseye denilir ki: Memleketin idaresini ele almayı hedef alan herhangi bir partinin yöneticileri, idarecileri ve saire gibi harekete yönelik faaliyetlerde bulunan kişilerdir.
İşte Siyaset anlamının geniş olan alanını böylece tesbit ettikten sonra; dönüp Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin gençlik devresindeki hayatının bir hülâsasını harita gibi çizerek bakacağız. Onun yaptığı veya takip ettiği siyasetin, hangi tür bir siyaset olduğunu görmeye çalışacağız:
Evet, Hazret-i Bediüzzaman ilk olarak 1895 tarihinde Mardin’e geldiği zaman -ki henüz yaşı onsekizdir- Osmanlı memleketinde ve İslâm âleminde neler olup bittiğini öğrenmeye başlamış.. Ona göre kendi anlayış ve düşünceleri istikametinde fikirler beyan etmeye, sohbetler tertib etmeye mübaşeret etmiştir. O sıralarda Jön Türklerin başlatmış oldukları Hürriyet mücadeleleri onun nazar-ı dikkatini çekmiş, Namık Kemal Bey’in Hürriyet hakkındaki edibane tasvirli rü’yasının metni de eline geçmişti. Böylece Jön Türklerin başlattıkları Hürriyet mücadelelerinin asıl mahiyetini ve hedefini anlamış, o da bunların hareketlerini meşru’ bularak benimsemişti.
Üstâd o günlere kadar, yalnız medreselerde okutulan din ilimlerinin kaideleriyle, meseleleriyle uğraşmakta ve bunların ma’na ve mefhumları üzerinde ilmî mübaheselere katılmakta idi. Yani dünya ahvali, içtimaî ve siyasî durumlarla o ana kadar hiç ilgilenmiş değildi. Mardin’de bu yeni ve ilk hayatının bu davranışından kuşkulanan Mardin mutasarrıfı Nadir Bey eliyle, Mardin’den Bitlis’e nefyedilmesine sebeb olmuştur.
Yükleniyor...