Bu hal ise, kadir-şinas insanların yanında; çok büyük ve ulvî bir ruhun kemalâtına delildir ve çok ender insanlarda rastlanan hasletler ve meziyetlerdir.
İşte bütün bu inzivalar, tefekkürler, münacât ve tazarru’lar neticesinde kapısını ona açan dergâh-ı rahmet-i İlâhî, artık kim bilir nasıl ve ne derece azim ve küllî feyiz ve nurlar, bereket ve rahmetler bahşetmiş, ihsan etmiş!.. Yine ancak Allah bilir.
Eski Said’den Yeni Said’e geçiş keyfiyeti, yahut da ruhanî âlemdeki terakkî merhalelerinin ve inkılâblarının mahiyeti hakkında, bir derece tasvirini yine Hazret-i Üstâd’ın bilâhare yazdığı bazı risalelerinde bazı köşelerini gösterdiği tarzda burada kaydetmek belki faydalı olur diye düşündük. İşte bazı misaller:
“...şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatini bir vakı’a-i hayaliyede Eski Said görmüş, onu Yeni Said’e döndürmüş olan şu vakı’a-i temsiliyyeyi dinle:
Gördüm ki; ben bir yolcuyum, uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zat, bana tahsis ettiği altmış altından tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarf edip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altını kumara-mumara, eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarf ettim. Sabahleyin elimde hiç para kalmadı, bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazin halette iken, orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: “Bütün bütün sermayeni zayi’ ettin, tokata da müstehak oldun.. Gideceğin yere de müflis olarak, elin boş gideceksin. Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bakî kalan onbeş altından, her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et! Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al!..”
Baktım, nefsim razı olmuyor.
“Üçte birisini” dedi.
Baktım, nefsim mübtelâ olduğu adetini terk etmiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi, gitti.
Birden o hal değişti.. Baktım ki; ben, tünel içinde sukût eder gibi bir sür’atle giden bir şimendifer içindeyim. Telâş ettim, fakat ne çare ki hiç bir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak, o şimendiferin iki tarafında pek câzibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemiler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler dikenli-mikenli.. Mülakatında
İşte bütün bu inzivalar, tefekkürler, münacât ve tazarru’lar neticesinde kapısını ona açan dergâh-ı rahmet-i İlâhî, artık kim bilir nasıl ve ne derece azim ve küllî feyiz ve nurlar, bereket ve rahmetler bahşetmiş, ihsan etmiş!.. Yine ancak Allah bilir.
Eski Said’den Yeni Said’e geçiş keyfiyeti, yahut da ruhanî âlemdeki terakkî merhalelerinin ve inkılâblarının mahiyeti hakkında, bir derece tasvirini yine Hazret-i Üstâd’ın bilâhare yazdığı bazı risalelerinde bazı köşelerini gösterdiği tarzda burada kaydetmek belki faydalı olur diye düşündük. İşte bazı misaller:
“...şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatini bir vakı’a-i hayaliyede Eski Said görmüş, onu Yeni Said’e döndürmüş olan şu vakı’a-i temsiliyyeyi dinle:
Gördüm ki; ben bir yolcuyum, uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zat, bana tahsis ettiği altmış altından tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarf edip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altını kumara-mumara, eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarf ettim. Sabahleyin elimde hiç para kalmadı, bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazin halette iken, orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: “Bütün bütün sermayeni zayi’ ettin, tokata da müstehak oldun.. Gideceğin yere de müflis olarak, elin boş gideceksin. Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bakî kalan onbeş altından, her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et! Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al!..”
Baktım, nefsim razı olmuyor.
“Üçte birisini” dedi.
Baktım, nefsim mübtelâ olduğu adetini terk etmiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi, gitti.
Birden o hal değişti.. Baktım ki; ben, tünel içinde sukût eder gibi bir sür’atle giden bir şimendifer içindeyim. Telâş ettim, fakat ne çare ki hiç bir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak, o şimendiferin iki tarafında pek câzibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemiler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler dikenli-mikenli.. Mülakatında
Yükleniyor...