Ve keza: Kastamonu Lahikası’nda, yine bütün Arabî risalelerinin Yeni Said’in eserleri olduğunu kaydetmekle birlikte, 1921 Ekimi’nde te’lif edilip, aynı senede tab’ edilen manzum Lemaat eseri için: “Her iki Said’in iştirakiyle bir tek Ramazan’da iki hilâl ortasında” te’lif edildiğini yazar.(47)
Ve hakeza bu nümûneler nev’inden, daha çok örnekler vermemiz mümkündür. Fakat bunlar ve bundan önce ilgili yerlerde gösterilen vesikalar, maksadımız olan Hazret-i Bediüzzaman’ın 1921’in son yarısından itibaren, Yeni Said faslına girdiğini göstermeye kâfi gelmektedir tahmin ederim.
Eski Said, Yeni Said Ne Demektir?
Mevzuun başında da, bir iki defa tekraren arz ettiğimiz gibi; bizim gibi insanlar, bu mes’elenin künhünü ihata edip de, ifade edemezler ve haddimizin fevkindedir. Çünki bir Bediüzzaman’a mahsus olarak, onun ruhî ve kalbî terakkiyatlarının unvanları olan o ma’na ve mefhumlar, filhakika son derece yüksek ve engin mazhariyetlerin ifade ve unvanları olsa gerektir.
Bize göre, bu mes’elenin dış keyfiyeti i’tibariyle Eski Said, Yeni Said bir mebde’ ve münteha keyfiyetinin hakikatini câmi’dirler. Gerçi Bediüzzaman’ın iptidasında, intiha da mündemiç ve münderiçtir. Bununla beraber denilebilir ki: Eski Said bir çekirdek ise, Yeni Said onun ağacıdır. Hem eğer Eski Said’de tezahür eden harika haller, acib zekâ, kudsî deha ve yüksek ilmî mazhariyetler, bir velâyet-i suğranın tereşşuhları ise, Yeni Said’de tezahür eden ve bilhassa Risale-i Nur gibi eşsiz bir eser ile kendini gösteren kudsî mazhariyetler ve nur-efşan, feyizdar haller, herhalde bir velâyet-i kübranın bâriz hakikati, nişanesi ve ifadesidir.
Başka bir tabirle; Eski Said’in kırk yaşına kadarki ömrü, ilim ve velâyetle, akıl ve marifetle memzuç olarak, pek büyük ve çok küllî bir velâyetin urucuna merdiven ise; kırktan sonraki ömrü de, yani Yeni Said şeklinde tezahürü; o külli velâyetin seyr ü sülûkünü bitirip, bir mürşid-i mutlak vazifesiyle gelip, Velâyet-i Kübra ile taltif edilmiş olarak halkın irşadı için, yani ehl-i İslâm’ın iman ve mâneviyatının takviye ve muhafazası için, haktan halka rücu’unun ünvanıdır ve hakeza...
Evet, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’ın Eski Said faslında te’lif ettiği eserlerine dikkat edilirse; umumiyetle Yeni Said’in te’lifi olan Risale-i Nurların birer çekirdeği, birer habbesi gibidirler.
Mesela, İşarat-ül Î’caz tefsirindeki hakikatlar, eğer Risale-i Nur tarzında izah edilebilseydi; aşağı-yukarı bir Risale-i Nur mecmuası olurdu. Hatta
Ve hakeza bu nümûneler nev’inden, daha çok örnekler vermemiz mümkündür. Fakat bunlar ve bundan önce ilgili yerlerde gösterilen vesikalar, maksadımız olan Hazret-i Bediüzzaman’ın 1921’in son yarısından itibaren, Yeni Said faslına girdiğini göstermeye kâfi gelmektedir tahmin ederim.
Eski Said, Yeni Said Ne Demektir?
Mevzuun başında da, bir iki defa tekraren arz ettiğimiz gibi; bizim gibi insanlar, bu mes’elenin künhünü ihata edip de, ifade edemezler ve haddimizin fevkindedir. Çünki bir Bediüzzaman’a mahsus olarak, onun ruhî ve kalbî terakkiyatlarının unvanları olan o ma’na ve mefhumlar, filhakika son derece yüksek ve engin mazhariyetlerin ifade ve unvanları olsa gerektir.
Bize göre, bu mes’elenin dış keyfiyeti i’tibariyle Eski Said, Yeni Said bir mebde’ ve münteha keyfiyetinin hakikatini câmi’dirler. Gerçi Bediüzzaman’ın iptidasında, intiha da mündemiç ve münderiçtir. Bununla beraber denilebilir ki: Eski Said bir çekirdek ise, Yeni Said onun ağacıdır. Hem eğer Eski Said’de tezahür eden harika haller, acib zekâ, kudsî deha ve yüksek ilmî mazhariyetler, bir velâyet-i suğranın tereşşuhları ise, Yeni Said’de tezahür eden ve bilhassa Risale-i Nur gibi eşsiz bir eser ile kendini gösteren kudsî mazhariyetler ve nur-efşan, feyizdar haller, herhalde bir velâyet-i kübranın bâriz hakikati, nişanesi ve ifadesidir.
Başka bir tabirle; Eski Said’in kırk yaşına kadarki ömrü, ilim ve velâyetle, akıl ve marifetle memzuç olarak, pek büyük ve çok küllî bir velâyetin urucuna merdiven ise; kırktan sonraki ömrü de, yani Yeni Said şeklinde tezahürü; o külli velâyetin seyr ü sülûkünü bitirip, bir mürşid-i mutlak vazifesiyle gelip, Velâyet-i Kübra ile taltif edilmiş olarak halkın irşadı için, yani ehl-i İslâm’ın iman ve mâneviyatının takviye ve muhafazası için, haktan halka rücu’unun ünvanıdır ve hakeza...
Evet, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’ın Eski Said faslında te’lif ettiği eserlerine dikkat edilirse; umumiyetle Yeni Said’in te’lifi olan Risale-i Nurların birer çekirdeği, birer habbesi gibidirler.
Mesela, İşarat-ül Î’caz tefsirindeki hakikatlar, eğer Risale-i Nur tarzında izah edilebilseydi; aşağı-yukarı bir Risale-i Nur mecmuası olurdu. Hatta
Yükleniyor...