Bir Fasıl
(Eski Said Yeni Said)
Bediüzzaman Hazretleri’nin şu fasıl hayatı, bu mes’eleyi (Eski Said, Yeni Said mes’elesini) ziyade ilgilendirdiği için, onu Ankara’dan Van’a götürmeden önce, bir nebze temas etmekte fayda vardır tahmin ediyorum. Fakat evvelce bu kitabın 3. bölümünde de arz etmiştim; Eski Said ile Yeni Said hakikatinin ne olduğunu, yani bu mevzuun ma’nevî yönleriyle, sırlarıyla birlikte, onun künhüne vakıf olarak ortaya koymak, elbette bizim gibi insanların haddi ve hududu dışında bir şey olduğu için, bu noktada söz söylememiz abes olur. Lâkin yine Üstâd’ın bazı ifade ve beyanlarına dayanarak, bu hakikatin zahire sızan bazı köşelerini az da olsa izhar etme niyetiyle bir şeyler yazmaya çalışacağız.
Evvela, Eski Said ile Yeni Said’in birbirinden ayrılma tarihini; Bediüzzaman’ın 1918’de İstanbul’a geldiğinden iki sene sonra, yani 1920’nin son yarısında zuhura başlayıp, 1921’in sonunda kemalini bulduğunu, hayatının o dönemi ile ilgili bazı vesikalara dayanarak arza çalışmıştık. Bu mezkûr tarihi te’yid eden daha bir çok ifade ve beyanlarını da ayrıca sıralamak mümkündür. Ancak biz burada sadece o mes’eleyi te’kid babından iki üç nümune vermekle iktifa edeceğiz.
İşte birincisi: Onyedinci Lem’a’nın mukaddemesinde: “şu notalar ve Arabî risaleler, Yeni Said’in en evvel hakikat ilminden bir derece şuhûd suretinde gördüğü için, tağyir edilmeden mealleri yazıldı...”(44) demektedir.
Notalar Risalesi olan Arabî Zehre Risalesi olsun, Mesnevî-i Arabî’deki sair Arabî risaleler olsun, hepsi 1921 yılının son aylarında te’lifine başlanmış ve 1923 yılının Nisan ayında ikmal edilmiştir.(45) Öyle ise, Yeni Said faslının başlangıcı 1921 yılının ikinci yarısından sonraki aylardan itibarendir diye kesinlikle hüküm edebiliriz.
Keza, 26. Lem’a’nın Yedinci Ricası’nın başında: “Bir zaman ihtiyarlığın başlangıcında Eski Said’in gülmeleri Yeni Said’in ağlamalarına inkılâb ettiği hengâmda, Ankara’daki ehl-i dünya, beni Eski Said zannedip oraya istediler, gittim...”(46)
Bu hadisede, Üstâd Hazretleri’nin İstanbul’dan Ankara’ya çağrılışı ve oraya gidişi, 1922 senesi içerisindedir ki; Ankara’ya gelmeden çok önce Yeni Said faslına girmiş olduğu göstermektedir.
(Eski Said Yeni Said)
Bediüzzaman Hazretleri’nin şu fasıl hayatı, bu mes’eleyi (Eski Said, Yeni Said mes’elesini) ziyade ilgilendirdiği için, onu Ankara’dan Van’a götürmeden önce, bir nebze temas etmekte fayda vardır tahmin ediyorum. Fakat evvelce bu kitabın 3. bölümünde de arz etmiştim; Eski Said ile Yeni Said hakikatinin ne olduğunu, yani bu mevzuun ma’nevî yönleriyle, sırlarıyla birlikte, onun künhüne vakıf olarak ortaya koymak, elbette bizim gibi insanların haddi ve hududu dışında bir şey olduğu için, bu noktada söz söylememiz abes olur. Lâkin yine Üstâd’ın bazı ifade ve beyanlarına dayanarak, bu hakikatin zahire sızan bazı köşelerini az da olsa izhar etme niyetiyle bir şeyler yazmaya çalışacağız.
Evvela, Eski Said ile Yeni Said’in birbirinden ayrılma tarihini; Bediüzzaman’ın 1918’de İstanbul’a geldiğinden iki sene sonra, yani 1920’nin son yarısında zuhura başlayıp, 1921’in sonunda kemalini bulduğunu, hayatının o dönemi ile ilgili bazı vesikalara dayanarak arza çalışmıştık. Bu mezkûr tarihi te’yid eden daha bir çok ifade ve beyanlarını da ayrıca sıralamak mümkündür. Ancak biz burada sadece o mes’eleyi te’kid babından iki üç nümune vermekle iktifa edeceğiz.
İşte birincisi: Onyedinci Lem’a’nın mukaddemesinde: “şu notalar ve Arabî risaleler, Yeni Said’in en evvel hakikat ilminden bir derece şuhûd suretinde gördüğü için, tağyir edilmeden mealleri yazıldı...”(44) demektedir.
Notalar Risalesi olan Arabî Zehre Risalesi olsun, Mesnevî-i Arabî’deki sair Arabî risaleler olsun, hepsi 1921 yılının son aylarında te’lifine başlanmış ve 1923 yılının Nisan ayında ikmal edilmiştir.(45) Öyle ise, Yeni Said faslının başlangıcı 1921 yılının ikinci yarısından sonraki aylardan itibarendir diye kesinlikle hüküm edebiliriz.
Keza, 26. Lem’a’nın Yedinci Ricası’nın başında: “Bir zaman ihtiyarlığın başlangıcında Eski Said’in gülmeleri Yeni Said’in ağlamalarına inkılâb ettiği hengâmda, Ankara’daki ehl-i dünya, beni Eski Said zannedip oraya istediler, gittim...”(46)
Bu hadisede, Üstâd Hazretleri’nin İstanbul’dan Ankara’ya çağrılışı ve oraya gidişi, 1922 senesi içerisindedir ki; Ankara’ya gelmeden çok önce Yeni Said faslına girmiş olduğu göstermektedir.
Yükleniyor...