Abdurrahman’ın Amucasından Ayrılışı

(Sene 1923)

1918’den beri amucası Bediüzzaman Hazretleri’nin hizmetinde bulunan ve ona kahraman ve fedaî bir talebe olarak kâtiplik yapan, yeğeni Merhum Abdurrahman; amucasının bu kadar câzib tekliflere ve bunca dünyevî ikballere tekme vurup sırt çevirmesine, belki beş para ehemmiyet vermemesine, kendisinin de onunla beraber hep böyle fakr ü zaruret içinde yaşamasına akıl erdiremedi, tahammül edemedi. Nihayet amucasının Van’a gideceği zaman, ondan ayrıldı, beraber Van’a gidemedi. Ankara’da bir dairede (Meclis kâtibliği) bir me’muriyet buldu ve Ankara’da evlendi, kaldı. Sekiz sene sonra da Ankara’da vefat etti. Allah rahmet eylesin... Abdurrahman’ın şimdi Vahdet isminde bir oğlu vardır, halen Ankara’da yaşamaktadır.

Bu münasebetle merhum Abdurrahman Efendi, henüz İstanbul’da iken ve amucası ile birlikte Ankara’ya gelmeden önce, Diyarbekir’de bulunan küçük amucası Molla Abdülmecid Efendi’ye yazdığı bir mektubta da; amucası Bediüzzaman’ın varlık içinde fakr ü zaruretle yaşamasını ve dünyanın bütün ikbal ve mertebelerini tekmeleyip sırt çevirmesini acıklı bir dille dile getiriyor ve yakınıyordu. Bu mektup hikâyesine şâhidlik yapan Avukat Hulusî Bitlisî’dir. Hulusi Bitlisî bu mektubu 1948 yıllarında Ehl-i Sünnet mecmuasında Bediüzzaman başlığı altında bir makale ile neşretmişti. şöyle diyordu:

“Mütarekeden sonra, Irak’ın Süleymaniye’sinden, Mardin bidayet mahkemesine, müteakiben de Diyarbekir istinaf a’zalığına geçtiğim sırada; bu vatanî ve ilâhî mücahidin biraderi Abdülmecid, Diyarbekir askeri Rüşdiyesi’nde Arabî muallimi idi. Bediüzzaman’ın maiyetindeki diğer biradarzadesi Abdurrahman, amucası Abdülmecid’e İstanbul’dan bir mektup yazıyor, pek hazin bir lisanla inliyor ve diyordu ki:

“Said amcamın haline şaşıyorum. Dünyevî bütün ümitlerim söndü. Çünkü kendisine yüksek maaş veriliyor, sarfiyatımızın fazlasını biriktiriyorum.. bir kaç eser te’lif etti, bir gün bana dedi ki: “Git, filan matbaanın müdürünü çağır!” Gittim, çağırdım, geldi. Eserlerini müdüre verirken bana dedi ki: “Abdurrahman! biriktirdiğin paraları getir, müdür beye ver.” Ben de getirdim, verdim. Müdür paraları alıp çıkınca, benim gözlerim yaşardı. Bilâhare kendi kendime müteselli oluyor, eserler satılır, paralarını yine biriktiririm diyordum.

Bir kaç gün sonra, yine beni yolladı, matbaa müdürünü çağırdım..Bu sefer de matbaa müdürüne dedi ki: Eserlerimin üzerine yaz: “Bu kitaplar İslâm milletine meccanen tevzi’ olunacaktır.”

Yükleniyor...