Yine Abdülğani Ensari dedi ki:
“Bir gün Üstâd Hazretleri bana dedi ki: “Ey Ensarî! Ben, senin ceddin olan Eba Eyyûb El-Ensarî’nin yanından müsellah olarak gelmişim:”
Dedim: Seyda, o hangi silahtır?
Dedi: “O silah Kur’ân’dır.”
Yine merhum Abdülğani Ensari hatıralarına devamla demişti ki:
“Paşalar, kumandanlar ve meb’uslar Atatürk’ün karşısında değil sertçe konuşmak, belki bazıları titrerlerken; Üstâd Hazretleri ise, bir çocuğu azarlar gibi onu azarladı.”
Abdülğani Ensari Efendi başka bir hatırasını da şöyle anlatmıştı:
“M. Kemal Paşa heykelini yaptırmaya ilk teşebbüs ettiği sıralarda, Üstâd Hazretleri ona hitaben uzun bir mektub yazdı ve Paşa’nın yaverine verdi, M. Kemal Paşa’ya vermesini söyledi. O mektubu ben de görmüş, çok korkmuştum. Hatırımda kalan bir kaç cümlesi şöyle idi:
“Nasıl ki insanın avret yeri mestûr olduğu zaman, sair insan ve mahlûkat görmezler. Amma eğer bir insan, bilerek ve kasten avret yerini açar, dolaşırsa; o zaman herkese maskara olur. Aynen öyle de, bu sanem ve heykel dahi, Âlem-i İslâm’ın bin seneden beri bayraktarlığını yapmış olan bu milleti temsil etmediği gibi, gayet ahmak ve divane birisinin avret yerini açarak halka teşhir eder misüllü bir hamakat ve maskaralıktır. Bu millet için yapılacak heykel; yol, köprü, mektep vesaire gibi hizmetlerdir.”
Merhum Abdulğani Ensarî bir başka hatırasını da şöyle anlattı:
“O sıralarda şeyh Sinûsî de Ankara’ya gelmişti. Ben onunla da dostluk kurmuştum. Bir akşam evime götürdüm. Dolayısıyla o akşam Üstâd’ın sohbetinde bulunamadım. Sair zamanlarımda mutlaka Üstâd’ın sohbetlerinde bulunurdum. Sabahleyin beni gördü, Ensari! dedi. “Sizin Mardin tüccarları nereyle ticaret yaparlar ve yüzde kaç kazanırlar?”
Dedim: Efendim, ekseriya Bağdad’a gider gelirler ve yüzde ancak onbeş kadar kâr ederler...
Dedi: “Peki yüzde yüz kârlı bir ticaret olan ve sana da çok yakın olan dün akşamki ticareti neden yapmadın?”
Dedim: Seyda, dün akşam misafirim şeyh Sinûsî idi, onun için gelemedim.
Dedi: “Neden onu da mahrum bıraktın?”
Yine Abdûlğani Ensarî Efendi, son bir hatırasını da şöyle anlatmıştı:
“Üstâd Hazretleri’nin Ankara’dan ayrılacağı zamana yakın günlerde, bir gece rü’yamda gördüm ki: “Peygamber (A.S.M.) Efendimiz sahabe ve yârânı ile birlikte, tam Meclis’in üstünden göğe doğru uçarak yükselip gittiler, gittiler!.. Ta, kayboluncaya kadar gittiler. Ben sabahleyin bu rü’yamı Üstâd Hazretleri’ne hikâye ettim. Çok üzüldü, müteesir oldu. Epey düşündü, sonra bana dedi: “Ey Ensari! Bu rü’ya işaret ediyor ki; artık sizin Meclisinizde iman nuru, mâneviyat ve ruhaniyyat te’siri uçtu, gitti..:’
“Bir gün Üstâd Hazretleri bana dedi ki: “Ey Ensarî! Ben, senin ceddin olan Eba Eyyûb El-Ensarî’nin yanından müsellah olarak gelmişim:”
Dedim: Seyda, o hangi silahtır?
Dedi: “O silah Kur’ân’dır.”
Yine merhum Abdülğani Ensari hatıralarına devamla demişti ki:
“Paşalar, kumandanlar ve meb’uslar Atatürk’ün karşısında değil sertçe konuşmak, belki bazıları titrerlerken; Üstâd Hazretleri ise, bir çocuğu azarlar gibi onu azarladı.”
Abdülğani Ensari Efendi başka bir hatırasını da şöyle anlatmıştı:
“M. Kemal Paşa heykelini yaptırmaya ilk teşebbüs ettiği sıralarda, Üstâd Hazretleri ona hitaben uzun bir mektub yazdı ve Paşa’nın yaverine verdi, M. Kemal Paşa’ya vermesini söyledi. O mektubu ben de görmüş, çok korkmuştum. Hatırımda kalan bir kaç cümlesi şöyle idi:
“Nasıl ki insanın avret yeri mestûr olduğu zaman, sair insan ve mahlûkat görmezler. Amma eğer bir insan, bilerek ve kasten avret yerini açar, dolaşırsa; o zaman herkese maskara olur. Aynen öyle de, bu sanem ve heykel dahi, Âlem-i İslâm’ın bin seneden beri bayraktarlığını yapmış olan bu milleti temsil etmediği gibi, gayet ahmak ve divane birisinin avret yerini açarak halka teşhir eder misüllü bir hamakat ve maskaralıktır. Bu millet için yapılacak heykel; yol, köprü, mektep vesaire gibi hizmetlerdir.”
Merhum Abdulğani Ensarî bir başka hatırasını da şöyle anlattı:
“O sıralarda şeyh Sinûsî de Ankara’ya gelmişti. Ben onunla da dostluk kurmuştum. Bir akşam evime götürdüm. Dolayısıyla o akşam Üstâd’ın sohbetinde bulunamadım. Sair zamanlarımda mutlaka Üstâd’ın sohbetlerinde bulunurdum. Sabahleyin beni gördü, Ensari! dedi. “Sizin Mardin tüccarları nereyle ticaret yaparlar ve yüzde kaç kazanırlar?”
Dedim: Efendim, ekseriya Bağdad’a gider gelirler ve yüzde ancak onbeş kadar kâr ederler...
Dedi: “Peki yüzde yüz kârlı bir ticaret olan ve sana da çok yakın olan dün akşamki ticareti neden yapmadın?”
Dedim: Seyda, dün akşam misafirim şeyh Sinûsî idi, onun için gelemedim.
Dedi: “Neden onu da mahrum bıraktın?”
Yine Abdûlğani Ensarî Efendi, son bir hatırasını da şöyle anlatmıştı:
“Üstâd Hazretleri’nin Ankara’dan ayrılacağı zamana yakın günlerde, bir gece rü’yamda gördüm ki: “Peygamber (A.S.M.) Efendimiz sahabe ve yârânı ile birlikte, tam Meclis’in üstünden göğe doğru uçarak yükselip gittiler, gittiler!.. Ta, kayboluncaya kadar gittiler. Ben sabahleyin bu rü’yamı Üstâd Hazretleri’ne hikâye ettim. Çok üzüldü, müteesir oldu. Epey düşündü, sonra bana dedi: “Ey Ensari! Bu rü’ya işaret ediyor ki; artık sizin Meclisinizde iman nuru, mâneviyat ve ruhaniyyat te’siri uçtu, gitti..:’
Yükleniyor...