ve meb’uslar Bediüzzaman’a karşı çok büyük hürmet ve takdir içinde idiler. Her istek ve arzusunun yerine getirileceğine söz veriyorlardı. Bediüzzaman ise, bir yandan Meclis’in durumunu, yani meb’usların vaziyetlerini dine karşı iyileştirmeye çalışıyor, en başta namaz ve İslâm şeairinin imtisaline davet ediyordu. Bir yandan da Medreset-üz Zehra’sı üzerinde meb’us ve kumandanların nazarlarını celb etmek için uğraşıyordu. Hem bu arada Ankara’da te’lif etmiş olduğu Habab ve Zeyl’ül Habab kitaplarını tab’ etme işiyle de uğraşmaktaydı.
Amma az üstte tafsilatı geçtiği üzere, 1923 şubatı başlarında meb’us ve kumandanlar arasında dağıttığı beyanname üzerine, M. Kemal Paşa ile sert münakaşaları vaki’ oldu. Bu münakaşadan sonra da, gerçi M. Kemal Paşa “Hocam haklıdır” demiş ve tarziye vermiş idiyse de, o hadise bir kopukluğun ilk patlağı mahiyetindeydi. M. Kemal Paşa her şeye rağmen Bediüzzaman’ı Ankara’da durdurmak için peşini bırakmıyor, yanına meşhur adamlar gönderiyor, kumandanlar yolluyor, hocalar sevkediyordu. Kendisinin tasarladığı reformcu modeline Bediüzzaman’ı da ikna’ ettirip destek olmasını sağlamak ve beraberce çalışmasını te’min etmek istiyordu. Bu yüzden münakaşalarından sonra dahi, yine büyük ve câzib teklifleri Bediüzzaman’ın önüne sermekteydi. Hatta Medreset-üz Zehra’sının kanun teklifine imza koyan yüz altmış üç meb’usun içinde M. Kemal Paşa da vardı. Zaten o sıra Meclis, meb’us ve sairelerin fazla bir fonksiyonları yoktu. M. Kemal Paşa’nın istediği şey olur, istemediği olmazdı. Medreset-üz Zehra meselesine en başta kendisi ikna olmuş, kabul etmiş, istemiş ve imzasını koymuştu.
HATIRALAR
Medreset-üz Zehra hakkındaki kanun teklifi mevzuunu, az ilerde ele almak üzere, şimdi üzerinde olduğumuz mevzuu aydınlatan bir iki hatıra nakledelim:
Birinci Hatıra, Türkiye Cumhuriyeti 3. Reisicumhuru Celâl Bayar dan:
Gazeteci-Yazar Vehbî Vakkasoğlu anlattı: (7-1-1986 günü İstanbul Bahçelievler’de)
“1980’nin Ağustosu’nda Celâl Bayar’ı İstanbul’daki köşkünde ziyaret ettiğimde bir gazeteci olarak bir çok mes’elelere dair sualler sormuştum. En son sualim kendisinin Bediüzzaman Said Nursi’yi görüp görmediği olmuştu. Bu sualim üzerine, Celâl Bayar yarı ciddi, yarı şaka bir eda ile: “Hımm bu da nereden çıktı?” dedi ve fakat devam ederek:
“Evet ben Said-i Nursî’yi Ankara’da görmüştüm. O da şöyle oldu: M. Kemal Paşa beni bir gün Said-i Nursî’yi çağırmaya gönderdi. Bir mes’eleye
Amma az üstte tafsilatı geçtiği üzere, 1923 şubatı başlarında meb’us ve kumandanlar arasında dağıttığı beyanname üzerine, M. Kemal Paşa ile sert münakaşaları vaki’ oldu. Bu münakaşadan sonra da, gerçi M. Kemal Paşa “Hocam haklıdır” demiş ve tarziye vermiş idiyse de, o hadise bir kopukluğun ilk patlağı mahiyetindeydi. M. Kemal Paşa her şeye rağmen Bediüzzaman’ı Ankara’da durdurmak için peşini bırakmıyor, yanına meşhur adamlar gönderiyor, kumandanlar yolluyor, hocalar sevkediyordu. Kendisinin tasarladığı reformcu modeline Bediüzzaman’ı da ikna’ ettirip destek olmasını sağlamak ve beraberce çalışmasını te’min etmek istiyordu. Bu yüzden münakaşalarından sonra dahi, yine büyük ve câzib teklifleri Bediüzzaman’ın önüne sermekteydi. Hatta Medreset-üz Zehra’sının kanun teklifine imza koyan yüz altmış üç meb’usun içinde M. Kemal Paşa da vardı. Zaten o sıra Meclis, meb’us ve sairelerin fazla bir fonksiyonları yoktu. M. Kemal Paşa’nın istediği şey olur, istemediği olmazdı. Medreset-üz Zehra meselesine en başta kendisi ikna olmuş, kabul etmiş, istemiş ve imzasını koymuştu.
HATIRALAR
Medreset-üz Zehra hakkındaki kanun teklifi mevzuunu, az ilerde ele almak üzere, şimdi üzerinde olduğumuz mevzuu aydınlatan bir iki hatıra nakledelim:
Birinci Hatıra, Türkiye Cumhuriyeti 3. Reisicumhuru Celâl Bayar dan:
Gazeteci-Yazar Vehbî Vakkasoğlu anlattı: (7-1-1986 günü İstanbul Bahçelievler’de)
“1980’nin Ağustosu’nda Celâl Bayar’ı İstanbul’daki köşkünde ziyaret ettiğimde bir gazeteci olarak bir çok mes’elelere dair sualler sormuştum. En son sualim kendisinin Bediüzzaman Said Nursi’yi görüp görmediği olmuştu. Bu sualim üzerine, Celâl Bayar yarı ciddi, yarı şaka bir eda ile: “Hımm bu da nereden çıktı?” dedi ve fakat devam ederek:
“Evet ben Said-i Nursî’yi Ankara’da görmüştüm. O da şöyle oldu: M. Kemal Paşa beni bir gün Said-i Nursî’yi çağırmaya gönderdi. Bir mes’eleye
Yükleniyor...