anlaşılan odur ki; onun hususî riyaset odasında cereyan eden bir-iki saatlik hususi ikili görüşmede, M. Kemal Paşa; Bediüzzaman’ın ona ettiği tüm samimî ve hakikatli nasihatlerine karşılık, ilerde neleri yapmayı düşündüğünü, neleri icra edeceğini teker teker söylemiştir.(26) Bediüzzaman ise, onu, tasarladığı fikirlerinden vazgeçirememiş, ikna’ edememiştir.
Yine aynı bu mevzu’ ile ilgili olarak, Üstâd Bediüzzaman’ın bir başka hatırası ise; 1948 tarihli Afyon mahkemesinin kararnamesini temyiz müdafaasında şunları kaydetmiş: “... Ve Ankara’da Divan-ı Riyaset’te, -Afyon kararnamesinin yazdığı gibi- M. Kemal hiddetle ona dedi: “Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilâf verdin”
Ona karşı: “İmandan sonra en yüksek namazdır. Namaz kılmıyan hâindir. Hâinin hûkmü merduttur” diye kırk-elli meb’usun huzurunda söyliyen ve o dehşetli kumandan ona bir nevi tarziye verip hiddetini geri aldıran...”(27)
Böylece, Üstâd Bediüzzaman Hazretleriyle M. Kemal Paşa arasında cereyan eden o münakaşa, bu iki hatıra ile mahiyet ve şekli, ayrıca yukarda bahsi geçmiş beyannamenin neşir tarihi de 1923 şubatı başlarında cereyan etmiş olduğu kesinlik kazandı. Bu hadiseden sonra Bediüzzaman Hazretleri dört ay kadar bir zaman daha Ankara’da kalmış ve bu arada Habab ve Zeyl-i Habab adlarında iki tane Arabî risalesini orada te’lif edip, tab’ ettirmiştir.
Hem yine bu arada çeşitli vesilelerle; yeni Millî Hükûmet’in temellerini sağlam ve muhkem kaideler üzerine oturtmak, yani ananat-ı diniye ve milliye esasları üstünde bina ettirmek için elinden geldiğince hükûmet ricalini ve meb’usları irşada çalışmış, yazmış ve söylemiştir.
Yine bu arada, Van’da te’sisini plânladığı Medreset-üz Zehra’sı için Meclis’ten tahsisat çıkarmak için, kanun teklifi götürmüş ve Meclis’den geçirmiştir. Ancak az üstte temas edildiği üzre, M. Kemal Paşa’nın kendi proğram ve düşüncelerinde mutlak bir ısrar ve azimde olduğunu tamamiyle, maddeten ve ma’nen anladı. O ise, kendisinin düşünce ve prensiblerine ters düştüğü.. ve o sıra Bediüzzaman’ı tutan ve seven kumandan ve meb’uslardan bir çoğu da varken ve onu desteklerlerken; ancak harbten yeni çıkmış, yorgun, huzur ve sükûne pek çok muhtaç bir milletin yeni yeni huzursuzluklara, kargaşalıklara düçar olmamaları için, herhangi maddî ve siyasî bir mukabele, bir girişimi düşünmediği gibi, önüne serilen bütün o büyük teklifleri ve câzib maaşları ve o pek ehemmiyetli hizmet ve vazifeleri bırakarak, artık tamamen içtimaî hayatın içinden sıyrılmak ve kendi ahireti ve ibadet ve münacâtiyle baş başa kalmak demek olan Ankara’yı terke karar verdi.
Yine aynı bu mevzu’ ile ilgili olarak, Üstâd Bediüzzaman’ın bir başka hatırası ise; 1948 tarihli Afyon mahkemesinin kararnamesini temyiz müdafaasında şunları kaydetmiş: “... Ve Ankara’da Divan-ı Riyaset’te, -Afyon kararnamesinin yazdığı gibi- M. Kemal hiddetle ona dedi: “Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilâf verdin”
Ona karşı: “İmandan sonra en yüksek namazdır. Namaz kılmıyan hâindir. Hâinin hûkmü merduttur” diye kırk-elli meb’usun huzurunda söyliyen ve o dehşetli kumandan ona bir nevi tarziye verip hiddetini geri aldıran...”(27)
Böylece, Üstâd Bediüzzaman Hazretleriyle M. Kemal Paşa arasında cereyan eden o münakaşa, bu iki hatıra ile mahiyet ve şekli, ayrıca yukarda bahsi geçmiş beyannamenin neşir tarihi de 1923 şubatı başlarında cereyan etmiş olduğu kesinlik kazandı. Bu hadiseden sonra Bediüzzaman Hazretleri dört ay kadar bir zaman daha Ankara’da kalmış ve bu arada Habab ve Zeyl-i Habab adlarında iki tane Arabî risalesini orada te’lif edip, tab’ ettirmiştir.
Hem yine bu arada çeşitli vesilelerle; yeni Millî Hükûmet’in temellerini sağlam ve muhkem kaideler üzerine oturtmak, yani ananat-ı diniye ve milliye esasları üstünde bina ettirmek için elinden geldiğince hükûmet ricalini ve meb’usları irşada çalışmış, yazmış ve söylemiştir.
Yine bu arada, Van’da te’sisini plânladığı Medreset-üz Zehra’sı için Meclis’ten tahsisat çıkarmak için, kanun teklifi götürmüş ve Meclis’den geçirmiştir. Ancak az üstte temas edildiği üzre, M. Kemal Paşa’nın kendi proğram ve düşüncelerinde mutlak bir ısrar ve azimde olduğunu tamamiyle, maddeten ve ma’nen anladı. O ise, kendisinin düşünce ve prensiblerine ters düştüğü.. ve o sıra Bediüzzaman’ı tutan ve seven kumandan ve meb’uslardan bir çoğu da varken ve onu desteklerlerken; ancak harbten yeni çıkmış, yorgun, huzur ve sükûne pek çok muhtaç bir milletin yeni yeni huzursuzluklara, kargaşalıklara düçar olmamaları için, herhangi maddî ve siyasî bir mukabele, bir girişimi düşünmediği gibi, önüne serilen bütün o büyük teklifleri ve câzib maaşları ve o pek ehemmiyetli hizmet ve vazifeleri bırakarak, artık tamamen içtimaî hayatın içinden sıyrılmak ve kendi ahireti ve ibadet ve münacâtiyle baş başa kalmak demek olan Ankara’yı terke karar verdi.
Yükleniyor...