imanın erkânına ilişecek. O vakit şu ayet-i kerime(10) bedahet derecesinde vücud ve Vahdaniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o zendakanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîm’den alınan kuvvetli bir bürhanı Arabî(11) risalesinde yazdım. Ankara’da Yenigün matbaasında tab’ ettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar nâdir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli bürhan te’sirini göstermedi. Maatteessüf o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu...”(12)

Bediüzzaman’ın bu ikinci hatırasında belirttiği üzere, yeni bir İslâm Türk devletinin kurulması hengâmında onun temelleri atılırken; Ziya Gökalp ve benzeri mülhid zındıkların, gelip Ankara’da meclis içinde ve etrafında çöreklenmeye başlamaları ve İslâm-Türk ordusu ve milleti gâlibiyetin neş’e ve şadumanlığı içerisinde, sinsice bir zındıklık fikrini aşılamak için çalışmakta olduklarını.. Buna müvazî olarak da, yine bazı zındık herifler tarafından ortaya atılıp da, ona kapılan safdil bazı kasır idrakli âlimlerin de o günlerde dillerinde dolaşan “Din’de içtihad” namı altında, dinde reform fikrinin gerekliliği dedikodusu yaygın haldeydi. Az yukarda temas edildiği gibi, İstanbul’da da daha önce aynı şeyi ortaya atanlar olmuştu. Bediüzzaman Hazretleri Ankara’ya gelmeden önce; İçtihad nedir? İçtihadı kimler yapabilir? Hangi şartlar dahilinde yapılabilir? hakikatını din adına cevablandırmıştı. Ankara’ya geldiği zaman, yine aynı şeyi, fakat daha sistemli ve kandırmacalı bir şekilde ortaya atanların kökenlerini nâfiz ferasetiyle sezen Hazret-i Bediüzzaman, Ankara’da te’lif etmiş olduğu “Habab” ismindeki Arapça risalesinde; bu sinsi, sistemli ve maksatlı gizli faaliyetleri görmüş, hissetmiş ve onu çürüten ilmî ve burhanlı yazılara yer vermiştir. Hatta bu cümleden olarak, bir gün Bediüzzamanın da hazır bulunduğu kalabalık büyük bir mecliste, Ziya Gökalp denilen herif, ilhad namına bazı şeyler söylemek istemiş.. fakat Bediüzzaman ona tek bir kelime söyletmiyecek şekilde ilzam ederek susturmuştur.(13)

İşte Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelmesiyle birlikte, gelişen hadiselerin umumî manzarası böylece kaydedildikten sonra, mevzuun başına dönerek, mezkûr hadiselerin cüz’iyyatlarını da seyretmek üzere yine Bediüzzaman’ı dinliyoruz:

Yükleniyor...