3- Nûr Risalelerini yazıp çoğaltmayı hayatının en baş gayesi bilen ve işittiğimize göre bütün Risale-i Nûr eczalarını baştan sona kadar 16 defa yazıp bitiren, Isparta Kuleönlü merhûm Küçük Ali Efendi’nin yirmi ikinci Lem’anın ahirindeki bir cümleye hâşiye olarak kaydettiği bir yazısında der ki:
“... Husûsan Risale-i Nûr’un müellifi, zamanın Abdülkadiri Üstâdımız Said-i Nursî Hazretlerine, sair evliyaya muhalif, müphem değil, sarihen haber vermesi, bizce “birinci Âl” den olduğu kat’idir. Çünki sinek gibi bir mahlukun Üstâdımızı ta’ciz etmemesi, neslinden olan Abdülkadir-i Geylanî’den irsiyet almış. Gerçi Üstâdımız mahkemelerde Ehl-i vukûfa karşı: “ikinci Âl-i Beyt’den olduğunu onlara ispat etti. Maksadı tam ihlâsa muvaffak olduğu için kendi şahsını azlediyor. Kur’ân’ın bir elmas kılıncı olan Risale-i Nûr’u gösteriyor...(6)
4- Üstâd’ın manevi evlâdı ve fedai talebesi Merhûm Ceylan’ın vefatı münasebetiyle; hayatta kalmış Hz. Üstâd’ın hizmetkârlarının neşrettikleri mektublarındaki şu cümleler bu husustaki kanaatlarını izhar etmektedirler:
“... Bir mücahid-i ekber, hem bir mehdi-i azâm, hem bir müceddid-i ekmel ve hem bir ferd-i ferid olan Merhûm Üstâdımız Bediüzzaman Hazretlerinin “Memâtım hayatımdan ziyade îmâna hizmet edecektir” haberi aynen tahakkuk etmiştir. Tahiri, Sungur, Zübeyr, Bayram, Hüsnü”.
İşte, ekser Nûr talebelerinin hususî kanaatleri bu merkezdedir. Yalnız merhûm Hasan Feyzi Efendi’nin ifadesi ilk görünüşte Üstâd’ı birinci “Al”e dâhil eder gibi görünüyorsa da, dikkat edilirse, “ve onun manevî silsile-i keramet ve siyâdetten tenzil ve teb’idini icab ettirmez.” ifadesinde “manevi Âl” cihetini nazara vermektedir.
Merhûm Küçük Ali ise, Osmanlıca Lem’alar’ın 22. Lem’asının âhirindeki “Eski zamanda manevî gayet büyük, kudsî bir imamın bize karşı gaybî kerametiyle.” cümlesinin altına haşiye olarak koyduğu ibare, onun tarafından konulduğu için, Üstâd Hazretleri’nin tensib ve tasvibini alıp almadığını bilmemekle beraber, Üstâd tarafından yeni yazı Lem’alara konulmadığı kesindir.
“... Husûsan Risale-i Nûr’un müellifi, zamanın Abdülkadiri Üstâdımız Said-i Nursî Hazretlerine, sair evliyaya muhalif, müphem değil, sarihen haber vermesi, bizce “birinci Âl” den olduğu kat’idir. Çünki sinek gibi bir mahlukun Üstâdımızı ta’ciz etmemesi, neslinden olan Abdülkadir-i Geylanî’den irsiyet almış. Gerçi Üstâdımız mahkemelerde Ehl-i vukûfa karşı: “ikinci Âl-i Beyt’den olduğunu onlara ispat etti. Maksadı tam ihlâsa muvaffak olduğu için kendi şahsını azlediyor. Kur’ân’ın bir elmas kılıncı olan Risale-i Nûr’u gösteriyor...(6)
4- Üstâd’ın manevi evlâdı ve fedai talebesi Merhûm Ceylan’ın vefatı münasebetiyle; hayatta kalmış Hz. Üstâd’ın hizmetkârlarının neşrettikleri mektublarındaki şu cümleler bu husustaki kanaatlarını izhar etmektedirler:
“... Bir mücahid-i ekber, hem bir mehdi-i azâm, hem bir müceddid-i ekmel ve hem bir ferd-i ferid olan Merhûm Üstâdımız Bediüzzaman Hazretlerinin “Memâtım hayatımdan ziyade îmâna hizmet edecektir” haberi aynen tahakkuk etmiştir. Tahiri, Sungur, Zübeyr, Bayram, Hüsnü”.
İşte, ekser Nûr talebelerinin hususî kanaatleri bu merkezdedir. Yalnız merhûm Hasan Feyzi Efendi’nin ifadesi ilk görünüşte Üstâd’ı birinci “Al”e dâhil eder gibi görünüyorsa da, dikkat edilirse, “ve onun manevî silsile-i keramet ve siyâdetten tenzil ve teb’idini icab ettirmez.” ifadesinde “manevi Âl” cihetini nazara vermektedir.
Merhûm Küçük Ali ise, Osmanlıca Lem’alar’ın 22. Lem’asının âhirindeki “Eski zamanda manevî gayet büyük, kudsî bir imamın bize karşı gaybî kerametiyle.” cümlesinin altına haşiye olarak koyduğu ibare, onun tarafından konulduğu için, Üstâd Hazretleri’nin tensib ve tasvibini alıp almadığını bilmemekle beraber, Üstâd tarafından yeni yazı Lem’alara konulmadığı kesindir.
Yükleniyor...