“... O’na Kürdî denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali’de görülen kelimesinin hazf ve kalbiyle “Kürd” îmâ ve işaretinin bulunması gerçekten Kürtlüğüne delâlet etmez ve onun manevî silsile-i keramet ve siyâdetten tenzil ve teb’idini icab ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lâkabla ma’ruf ve meşhur olan bu zâtın Risale-i Nûr tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir. Yoksa Kürtlüğünü ispat etmek için değildir. Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakiki hüviyyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir, diye düşünüyorum” dedikten sonra Hasan Feyzi merhûm, bir başka maksadı îmâ eder gibi serd-i kelâm eder, der ki:

“Âlem-i İslâmiyet ve insaniyyet ve Harameyn-i şerifeyn’e asırlarca hizmet eden bu kahraman Türk milletini, onun çok sevmesinde ve hayatının mühim bir kısmını hep Türklerle meskûn olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mânâ ve mülâhazalar olsa gerektir...(5)



2- Merhûm Husrev Altınbaşak ağabeyin Hz. Üstâd’ın bir fotoğrafının arkasına yazarak Kastamonu ve Emirdağı’na gönderdiği şu satırları onun kanaatını açık göstermektedir:



“Bu günde mele-i a’lânın arzda medâr-ı süruru

Bu günde sekene-i arzın mele-i a’lâda medâr-ı iftihârı

Bu günde Habibullahın medâr-ı nazarı

Bu günde Müslümanlığın ser-tâcı

Bu günde hakikatların imamı

Hem bu günde mahbûb-u Hudâ

Hem bu günde allâme-i asr

Hem bu günde zulmetin nûru

Hem bütün günlerde Mehdi-i a’zam

Hem molla Said-i Nursi

Hem Bediüzzaman el-Kürdî”

Yükleniyor...