4- “Hem mahkemede Denizli Ehl-i vukûfu, bazı şakirdlerin bu i’tikadlarına göre, bana karşı demişler ki: “Eğer Mehdilik da’vâ etse, bütün şâkirdleri kabul edecekler. Ben de onlara demişim: “Ben kendimi Seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki Âhirzamanın o büyük şahsı Âl-i Beyt’ten olacaktır. Gerçi manen ben Hazret-i Âli’nin (R.A.) bir veled-i manevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed (A.S.M.) bir ma’nada hakikî Nûr şâkirdlerine şâmil olmasından, Ben de Âl-i Beyt’ten sayılabilirim. “(4)



5- Emirdağ-1. Sh. 55-56’da “... Ezcümle: “Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhunun altı aylık hilâfetiyle beraber Risale-i Nûr’un “Cevşen-ül Kebir”den ve “Celcelutiye”den aldığı bir kuvvet ve feyizle, vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakâik-ı îmâniye noktasından Hazret-i Hasan Radiyallahü Anhunun kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazariyle bakabiliriz. Çünki adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta bulunan Risale-i Nûr’dur ve onun şahs-ı manevisi, Hazret-i Hasan Radiyallahû Anhu’nun bir muavini, bir mütemmimi, bir manevî veledi hükmündedir : “



6- Emirdağ -1, Sh 71’de “...Hatta ben fakir ve muhtaç olduğum ve zâhid ve sofi ve riyazetçi olmadığım ve büyük bir şeref ve haysiyet ve hanedanlık şan ve şerefinden hissedar olmadığım halde..: “



Ve daha bu maddeler gibi Risale-i Nûrlarda, Üstâd Hazretleri’nin kendisinin maddî, belli bir silsileye bağlı ve asaletli bir hanedanlığı, bir siyâdetinin olmadığını gösteren beyânları daha vardır. Fakat bunlar, maksadı anlatmak için yeterlidir. .



şimdi Nûr talebelerinin Üstâd Bediüzzaman hakkındaki kanaatlerini gösteren yazılı birkaç maddeyi kaydedelim:



1- “Denizli kahramanı” diye Üstâd’ın iltifatına mazhar olmuş ve Risale-i Nûr’un şanı hakkında yazdığı medhiye ve şiirlerine “şehname” diye Üstâd’ın takdirine nail olmuş âşık ve velî, aynı zamanda ehl-i tahkik insan merhûm şehid Hasan Feyzi Efendi bir medhiyesinde şöyle der:

Yükleniyor...