uzun zaman imamlık yapmış ve 1952’de tekrar Bediüzzaman’la görüşmüştür.)
“...Zaman geçti, takvim 1918 yaşına varmıştı. Menhus mütarekenin siyasî ufuklardan zifir sızdırdığı kara günleri ve karanlık geceleri hohlamaktayız.
Bâyezid Camii’nde mukabele okuyordum. Kalabalık cemaat arasında bu Bediüzzaman da görünüyor... Her gün ayrı bir iltifatına kavuşmakla bahtiyar oluyorum. İltifatın böylesine değer veririm. Her gün başka bir eda ile devam eden iltifatın hülâsası şudur:
“Var ol hafızım! Çok yaşayın muhterem hafızlar! Siz bugün irşad vazifesini hocalardan, vaizlerden daha geniş ve sağlam olarak görmektesiniz!.. Allah sizi çoğaltsın... Yolunuz, sesiniz, kalbiniz açık olsun! Okuyun, ağlatın, Müslümanların kalblerini parlatın!..”
Bu büyük zattan Allah razı olsun.”(91)
Diğer hatıralara geçmeden, şu Bâyezid Camii’nde okunan Kur’ân’ı ve okuyan hafızları sık sık dinlemeye gelen Hazret-i Üstâd Bediüzzaman, burada Kur’ân dinlerken karşılaştığı âcib bir hadiseyi ve ma’nevî münazaralı bir muhavereyi, o tarihten onbir sene sonra te’lif ettiği bir risalesinde şöyle kaydeder: (Bir bölümünü alıyoruz)
“...Bu risalenin te’lifinden onbir sene evvel, Ramazan-ı şerif’te, İstanbul’da, Bâyezid Cami-i şerifi’nde hafızları dinliyordum. Birden şahsını görmedim, fakat ma’nevî bir ses işittim gibi bana geldi. Zihnimi kendine çevirdi. Hayâlen dinledim, baktım ki bana der:
“Sen Kur’ân’ı pek âli, çok parlak görüyorsun. Bîtarafane muhakeme et, öyle bak! Yani, bir beşer kelâmı farzet, bak! Acaba o meziyetleri, o zinetleri görecek misin?”
Hakikaten ben de ona aldandım, beşer kelâmı farzedip, öyle baktım, gördüm ki: Nasıl Bâyezid’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce ortalık karanlığa düşer.. Öyle de, o farz ile Kur’ân’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı. O vakit anladım ki, benimle konuşan şeytandır, beni vartaya yuvarlandırıyor.
Kur’ân’dan istimdat ettim... Birden bir nur kalbime geldi. Müdafaaya kat’î bir kuvvet verdi. O vakit, şöylece şeytana karşı münazara başladı. Dedim:
- Ey şeytan! Bîtarafane muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki şâkirtlerin dediğiniz bîtarafane
“...Zaman geçti, takvim 1918 yaşına varmıştı. Menhus mütarekenin siyasî ufuklardan zifir sızdırdığı kara günleri ve karanlık geceleri hohlamaktayız.
Bâyezid Camii’nde mukabele okuyordum. Kalabalık cemaat arasında bu Bediüzzaman da görünüyor... Her gün ayrı bir iltifatına kavuşmakla bahtiyar oluyorum. İltifatın böylesine değer veririm. Her gün başka bir eda ile devam eden iltifatın hülâsası şudur:
“Var ol hafızım! Çok yaşayın muhterem hafızlar! Siz bugün irşad vazifesini hocalardan, vaizlerden daha geniş ve sağlam olarak görmektesiniz!.. Allah sizi çoğaltsın... Yolunuz, sesiniz, kalbiniz açık olsun! Okuyun, ağlatın, Müslümanların kalblerini parlatın!..”
Bu büyük zattan Allah razı olsun.”(91)
Diğer hatıralara geçmeden, şu Bâyezid Camii’nde okunan Kur’ân’ı ve okuyan hafızları sık sık dinlemeye gelen Hazret-i Üstâd Bediüzzaman, burada Kur’ân dinlerken karşılaştığı âcib bir hadiseyi ve ma’nevî münazaralı bir muhavereyi, o tarihten onbir sene sonra te’lif ettiği bir risalesinde şöyle kaydeder: (Bir bölümünü alıyoruz)
“...Bu risalenin te’lifinden onbir sene evvel, Ramazan-ı şerif’te, İstanbul’da, Bâyezid Cami-i şerifi’nde hafızları dinliyordum. Birden şahsını görmedim, fakat ma’nevî bir ses işittim gibi bana geldi. Zihnimi kendine çevirdi. Hayâlen dinledim, baktım ki bana der:
“Sen Kur’ân’ı pek âli, çok parlak görüyorsun. Bîtarafane muhakeme et, öyle bak! Yani, bir beşer kelâmı farzet, bak! Acaba o meziyetleri, o zinetleri görecek misin?”
Hakikaten ben de ona aldandım, beşer kelâmı farzedip, öyle baktım, gördüm ki: Nasıl Bâyezid’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce ortalık karanlığa düşer.. Öyle de, o farz ile Kur’ân’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı. O vakit anladım ki, benimle konuşan şeytandır, beni vartaya yuvarlandırıyor.
Kur’ân’dan istimdat ettim... Birden bir nur kalbime geldi. Müdafaaya kat’î bir kuvvet verdi. O vakit, şöylece şeytana karşı münazara başladı. Dedim:
- Ey şeytan! Bîtarafane muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki şâkirtlerin dediğiniz bîtarafane
Yükleniyor...