şehirde ise, herhangi bir mes'elenin müzakere ve görüşülmesinde; şehirli ve medenî insanlar içlerinden bir temsilci seçerler, bu temsilci umum namına konuşur. Böylece mes'elelerini bir neticeye bağlarlar.
İşte imam arkasında şâfiîlerin Fatiha okumasıyla, Hanefîlerin okumaması böyledir. şafiîlerde herkes meramını anlatır. Hanefîlerde ise, bir imam ve bir temsilci onlar namına konuşur.”
Bir ara kendisini Darül-Hikmet-il İslâmiye'ye reis yapacaklardı.(83) Sonradan olmadı, vazgeçtiler...”(84)
6- Neşir sahasında bir çok eser vermiş tarihçi, yazar Merhum İbrahim Hakkı Konyalı Hoca Efendi, Bediüzzaman Hazretleri’nin (yukarılarda geçen hatıraları gibi,) aynı dönem hayatıyla ilgili olarak şunları kaydeder:
“...Mütarekeden tanırım. İyi bir insan, temiz bir Müslüman.. mahallî Kürt elbisesiyle gezerdi... Belinde bir hançer vardı. Daha sonra bu hançeri ben Askerî Müze’de buldum. Beyaz saplı, fil dişi, üzerinde Said-i Kürdî kazılmıştı. Kendisi bu hançeri, müze müdürü Ahmet Muhtar Paşa’ya vermiş olabilir.
Said-i Nursî’yi şahsen tanırdım. şehzadebaşı’nda uzun külâhının üstüne puşu sarar ve doğduğu yerin elbisesiyle gezer, belinde bir hançer taşırdı. Sonra öğrendiğime göre Askerî Müze’nin ikinci kurucusu ve koruyucusu, büyük âlim ve tarihçi Ahmet Muhtar Paşa Said-i Nursî’yi tanırmış... İlminden dolayı ona hürmet edermiş. Onun hançerini bir yadigâr olmak üzere Askerî Müze’ye almış, numaralattırmış ve saklattırmıştı.
Askerî Müze’de başka eski ve yeni pek çok kıymetli yadigârlar da vardır. Ben silâhları tasnif ederken, beyaz saplı bir de hançer bulmuştum. Üzerinde Said-i Kürdî yazılıydı. Bunun nasıl ve ne vakit müzeye girdiğini inceledim...
Eski lâkabıyla Said-i Kürdî mütareke yıllarında Dar’ül-Hikmet’il-İslâmiye azalığına tayin edilmişti.”(85)
Ben hocam Mustafa Sabri’den sormuştum: “Bu zatı Darül-Hikmet’e niçin aldınız?”(86) dedim. 0 da cevaben: “Çok iyi ilm-i hadis bilir.” demişti. Yine a’yan a’zasından Konya meb’usu Zeynel-Abidin Efendi de, aynı şekilde Bediüzzaman’ın çok iyi hadis ilmi bildiğini ifade etmişti...”(87)
İşte imam arkasında şâfiîlerin Fatiha okumasıyla, Hanefîlerin okumaması böyledir. şafiîlerde herkes meramını anlatır. Hanefîlerde ise, bir imam ve bir temsilci onlar namına konuşur.”
Bir ara kendisini Darül-Hikmet-il İslâmiye'ye reis yapacaklardı.(83) Sonradan olmadı, vazgeçtiler...”(84)
6- Neşir sahasında bir çok eser vermiş tarihçi, yazar Merhum İbrahim Hakkı Konyalı Hoca Efendi, Bediüzzaman Hazretleri’nin (yukarılarda geçen hatıraları gibi,) aynı dönem hayatıyla ilgili olarak şunları kaydeder:
“...Mütarekeden tanırım. İyi bir insan, temiz bir Müslüman.. mahallî Kürt elbisesiyle gezerdi... Belinde bir hançer vardı. Daha sonra bu hançeri ben Askerî Müze’de buldum. Beyaz saplı, fil dişi, üzerinde Said-i Kürdî kazılmıştı. Kendisi bu hançeri, müze müdürü Ahmet Muhtar Paşa’ya vermiş olabilir.
Said-i Nursî’yi şahsen tanırdım. şehzadebaşı’nda uzun külâhının üstüne puşu sarar ve doğduğu yerin elbisesiyle gezer, belinde bir hançer taşırdı. Sonra öğrendiğime göre Askerî Müze’nin ikinci kurucusu ve koruyucusu, büyük âlim ve tarihçi Ahmet Muhtar Paşa Said-i Nursî’yi tanırmış... İlminden dolayı ona hürmet edermiş. Onun hançerini bir yadigâr olmak üzere Askerî Müze’ye almış, numaralattırmış ve saklattırmıştı.
Askerî Müze’de başka eski ve yeni pek çok kıymetli yadigârlar da vardır. Ben silâhları tasnif ederken, beyaz saplı bir de hançer bulmuştum. Üzerinde Said-i Kürdî yazılıydı. Bunun nasıl ve ne vakit müzeye girdiğini inceledim...
Eski lâkabıyla Said-i Kürdî mütareke yıllarında Dar’ül-Hikmet’il-İslâmiye azalığına tayin edilmişti.”(85)
Ben hocam Mustafa Sabri’den sormuştum: “Bu zatı Darül-Hikmet’e niçin aldınız?”(86) dedim. 0 da cevaben: “Çok iyi ilm-i hadis bilir.” demişti. Yine a’yan a’zasından Konya meb’usu Zeynel-Abidin Efendi de, aynı şekilde Bediüzzaman’ın çok iyi hadis ilmi bildiğini ifade etmişti...”(87)
Yükleniyor...