Ben buna karşılık: Sinemaya gitmeyi doğru buluyor musunuz? diye sordum.
Cevaben: “Bugünler de biraz rahatsızım, doktor-u hazıkıim, sinemanın seyri sırasında insanın kendini unutması ile bir nevi tedavi etkisi yaptığını söyledi. Onun tavsiyesi üzerine geliyorum.”(77) diye cevab verdi.
O zamanki sinemalar, müeddeb filimler oynatırlardı. Görüntülerin hareketleri, resimlerin altındaki yazılarla ifade olunurdu, yerli filim de yoktu.
... Babam, şer'iyye Evkaf Vekiliydi. 1922’de İstanbul’dan Ankara’ya gittim. Hacı Bayram Camii’nin şimdi cenaze namazı kılınan yerinde Hacı Bayram Tekyesi vardı. Tekye şeyhi şemseddin Efendi idi. Babamla tekyeye gitmiştik. Orada Üstâd’ı ikinci defa olarak gördüm. Misafir salonuna serilmiş olan bir post üzerine oturmuş, sırtını sedire dayamıştı. O günkü sohbet Milli Mücadele ile ilgiliydi. Kendisi hiç söze karışmadı. Gayet sâkin bir hali vardı. Eskisiyle çok farklı gördüm.(78)
Üstâd’ın Milli Kurtuluş hareketi ile ilgili, Kurtuluş Hareketi'ni destekleyen fetvası vardı. Daha sonraki yıllarda bu fetvanın aslını çok aradım.
Cumhuriyet’in ilânından sonra, Tedrisat Umum Müdürlüğü’nde mümeyyizdim. Vâiz kadroları bu umum müdürlüğe dahil idi. Tayinler bu umum müdürlükten çıkacak kararlara dayanırdı.
Said-i Kürdî Ankara’dan Van’a gittikten sonra, bana umum müdür olan Aksekili Hamdî Efendi bizzat: “Van'da vâizimiz yok. Kimseye verilmemiş kadro var. Van a bir kadro gönderelim, o kadroya Said-i Kürdî yi tayin edelim” diye bir teklifte bulundu. Bu teklif benim de hoşuma gitti. Ona bir kadro mucibi alındı. Arkasından vaizliğe tayini yapıldı. Van valiliğine gereken bildiri yazıldı. Bir süre sonra, bu bildiriye karşılık olarak Van valiliği bize: “Yazınız Bediüzzaman Said Efendi’ye bildirildi. Ben dinlenmeye geldim, vazife alamam, mazur görün.(79) demek suretiyle vazifeyi üzerine almadı” diyerek “kadroyu geri alın” diye durumu bize böylece bildirdi.
Üstâd’la ilgili hatıram ve karşılaşmam ve onu tanımam bundan ibarettir.”(80)
Cevaben: “Bugünler de biraz rahatsızım, doktor-u hazıkıim, sinemanın seyri sırasında insanın kendini unutması ile bir nevi tedavi etkisi yaptığını söyledi. Onun tavsiyesi üzerine geliyorum.”(77) diye cevab verdi.
O zamanki sinemalar, müeddeb filimler oynatırlardı. Görüntülerin hareketleri, resimlerin altındaki yazılarla ifade olunurdu, yerli filim de yoktu.
... Babam, şer'iyye Evkaf Vekiliydi. 1922’de İstanbul’dan Ankara’ya gittim. Hacı Bayram Camii’nin şimdi cenaze namazı kılınan yerinde Hacı Bayram Tekyesi vardı. Tekye şeyhi şemseddin Efendi idi. Babamla tekyeye gitmiştik. Orada Üstâd’ı ikinci defa olarak gördüm. Misafir salonuna serilmiş olan bir post üzerine oturmuş, sırtını sedire dayamıştı. O günkü sohbet Milli Mücadele ile ilgiliydi. Kendisi hiç söze karışmadı. Gayet sâkin bir hali vardı. Eskisiyle çok farklı gördüm.(78)
Üstâd’ın Milli Kurtuluş hareketi ile ilgili, Kurtuluş Hareketi'ni destekleyen fetvası vardı. Daha sonraki yıllarda bu fetvanın aslını çok aradım.
Cumhuriyet’in ilânından sonra, Tedrisat Umum Müdürlüğü’nde mümeyyizdim. Vâiz kadroları bu umum müdürlüğe dahil idi. Tayinler bu umum müdürlükten çıkacak kararlara dayanırdı.
Said-i Kürdî Ankara’dan Van’a gittikten sonra, bana umum müdür olan Aksekili Hamdî Efendi bizzat: “Van'da vâizimiz yok. Kimseye verilmemiş kadro var. Van a bir kadro gönderelim, o kadroya Said-i Kürdî yi tayin edelim” diye bir teklifte bulundu. Bu teklif benim de hoşuma gitti. Ona bir kadro mucibi alındı. Arkasından vaizliğe tayini yapıldı. Van valiliğine gereken bildiri yazıldı. Bir süre sonra, bu bildiriye karşılık olarak Van valiliği bize: “Yazınız Bediüzzaman Said Efendi’ye bildirildi. Ben dinlenmeye geldim, vazife alamam, mazur görün.(79) demek suretiyle vazifeyi üzerine almadı” diyerek “kadroyu geri alın” diye durumu bize böylece bildirdi.
Üstâd’la ilgili hatıram ve karşılaşmam ve onu tanımam bundan ibarettir.”(80)
Yükleniyor...