Eser, tabiîki İngiliz başkumandanı Loytenend general H. F. M. Wilson’un eline de geçti. Onun şeytanetkâr siyasetinin iç yüzünü ve desiselerinin kaynağını iptal edip çürüten bu esere ve eserin sahibi Bediüzzaman'a karşı, Başkumandan dehşetli bir hiddet ve telâş içine girerek, hemen emir verdi: “Onun vücudunu ortadan kaldırın!..”
Bu i'dam emri üzerine, Bediüzzaman'ın öldürülmesi için bir hafta kadar aranmasına devam edilir. Bediüzzaman ise, her gün İstanbul'un ayrı bir semtine giderek halkı uyarmağa çalışıyordu. Müslüman ahalinin fedaileri de onu çok dikkat ve titizlik içinde muhafaza etmeye çalışıyordu. Bir hafta aranmadan sonra; İngiliz Başkumandanı’na:
“Eğer Bediüzzaman İngilizler tarafından öldürülürse, Anadolu halkı, özellikle şark vilâyetleri ehalisi onun intikamını almak için büyük çapta harekete geçecekleri ve ne pahasına olursa olsun, onun intikamını yerde bırakmıyacakları ve hepsi mahvoluncaya kadar İngilizlere karşı harb edecekleri söylenince, kumandan idam kararını geri aldırır ve yerinde durur.
Üstâd Bediüzzaman Hazretleri bu hadiseyi 1948 yılında Afyon Mahkemesi’ne karşı bir münasebetle şöyle anlatır:
“...Hem eski Harb-i Umumi'nin nihayetinde İstanbul'da, İngiliz Başkumandanının eline, benim İngiliz aleyhine şiddetli yazdığım Hutuvat-ı Sitte ve Başpapazına tahkirkârane sözlerim eline geçtiği halde, beni mahvetmek yüzde yüz ihtimali varken, hiddetini geri alıp ilişmemesi...”(64)
İşte Hazret-i Bediüzzaman o acı, hazin ve karanlık günlerde ve o muhataralı, tehlikeli hengâmede onun aziz vücudu millet ve memleket için pek çok lâzım iken; feda-yı cân edip yüzde yüz hayatî tehlike olan matbuat lisaniyla cebbar İngiliz ordusuna karşı meydan okuyup ortaya atılması, üstelik perde altında gizli olarak değil, doğrudan doğruya herkesin tanıdığı şahsıyle ve ismiyle meydana atılması; elbette ve herhalde kıymet-şinas, vefakâr insanlarca unutulmayacaktır. İnönü gibi, kahraman ordumuz ve milletimiz boğaz boğaza, Eskişehir'in İnönü ilçesinde harb cephesinde ölüm kalım savaşını verirken, kendisi istasyonda, eski metrûk ve köhne bir tren vagonu içinde saklanıp gizlendiği halde(65).. Sonra da ordu ve milletçe kazanılan zaferi kendine mal edip, ünvan yaparak, millî bir kahraman edasıyla arz-ı endam etmesi gibi değil!..
Bu i'dam emri üzerine, Bediüzzaman'ın öldürülmesi için bir hafta kadar aranmasına devam edilir. Bediüzzaman ise, her gün İstanbul'un ayrı bir semtine giderek halkı uyarmağa çalışıyordu. Müslüman ahalinin fedaileri de onu çok dikkat ve titizlik içinde muhafaza etmeye çalışıyordu. Bir hafta aranmadan sonra; İngiliz Başkumandanı’na:
“Eğer Bediüzzaman İngilizler tarafından öldürülürse, Anadolu halkı, özellikle şark vilâyetleri ehalisi onun intikamını almak için büyük çapta harekete geçecekleri ve ne pahasına olursa olsun, onun intikamını yerde bırakmıyacakları ve hepsi mahvoluncaya kadar İngilizlere karşı harb edecekleri söylenince, kumandan idam kararını geri aldırır ve yerinde durur.
Üstâd Bediüzzaman Hazretleri bu hadiseyi 1948 yılında Afyon Mahkemesi’ne karşı bir münasebetle şöyle anlatır:
“...Hem eski Harb-i Umumi'nin nihayetinde İstanbul'da, İngiliz Başkumandanının eline, benim İngiliz aleyhine şiddetli yazdığım Hutuvat-ı Sitte ve Başpapazına tahkirkârane sözlerim eline geçtiği halde, beni mahvetmek yüzde yüz ihtimali varken, hiddetini geri alıp ilişmemesi...”(64)
İşte Hazret-i Bediüzzaman o acı, hazin ve karanlık günlerde ve o muhataralı, tehlikeli hengâmede onun aziz vücudu millet ve memleket için pek çok lâzım iken; feda-yı cân edip yüzde yüz hayatî tehlike olan matbuat lisaniyla cebbar İngiliz ordusuna karşı meydan okuyup ortaya atılması, üstelik perde altında gizli olarak değil, doğrudan doğruya herkesin tanıdığı şahsıyle ve ismiyle meydana atılması; elbette ve herhalde kıymet-şinas, vefakâr insanlarca unutulmayacaktır. İnönü gibi, kahraman ordumuz ve milletimiz boğaz boğaza, Eskişehir'in İnönü ilçesinde harb cephesinde ölüm kalım savaşını verirken, kendisi istasyonda, eski metrûk ve köhne bir tren vagonu içinde saklanıp gizlendiği halde(65).. Sonra da ordu ve milletçe kazanılan zaferi kendine mal edip, ünvan yaparak, millî bir kahraman edasıyla arz-ı endam etmesi gibi değil!..
Yükleniyor...